23 Mart 2012 Cuma

Arka Pencere: Aşkım Benim (Film Eleştirisi)


Aşkım Benim

19. yüzyıl sonları, Paris. Bir yanda diz boyu yoksulluk hüküm sürerken, bir yanda toplumun üst sınıfları 'Belle Epogue'un tadını çıkarıyor. Avrupa emperyalizminin yayıldığı,  Afrika'yı sömürgeleştirmek için ülkeler arası rekabetin büyüdüğü dönemler aynı zamanda. Fransa, Cezayir'den sonra Kuzey Afrika'ya hâkim olabilmek için Fas'a göz dikiyor. Tüm bu kirli politikanın üzerinden para kazanan, siyasi ortamı manipüle edebilen medya patronlarıyla politikacıların ilişkileri "Aşkım Benim"in işlediği yan temalardan biri. Demek ki dünya düzeni epeydir değişmiyor.

Kahramanımız Georges Duroy, kelimenin gerçek anlamıyla meteliğe kurşun atan eski bir asker. Paris'te tutunmaya çalışıyor. Hırslı ve gözü yüksekte, üstelik artık kaybedecek hiçbir şeyi yok. Bazen insanların şansı en ihtiyaçları olduğunda dönüverir. Cebindeki son parayla bira içerken Georges'un da kaderi değişiyor. Kuzey Afrika'daki askerliği sırasında tanıdığı Forestier (Philip Glenister), ona çalıştığı gazetede iş veriyor. Basit bir köylü ailesinin çocuğu olan Georges'un makale yazma gibi bir deneyimi olmadığı için, Forestier'in eşi Madeleine (Uma Thurman) onun adına yazıyor. Üstelik Georges'un Paris'te tutunabilmesini sağlayacak altın öğütleri de veriyor: Sınıf atlayabilmek için iktidar sahibi erkeklerin eşleriyle iyi geçinebilmesinin her şeyi değiştirebileceği gibi.

Bu değerli tüyolar Georges'a rehber oluyor. Zaten yakışıklı ve kadınların yüreğini hoplatan ettiren, bir bakışıyla peşinden sürükleyebilecek bir 'charming'e de sahip olan genç adam ilk olarak Clotilde de Marelle (Christina Ricci) ile aşk yaşamaya başlıyor. Sonra Forestier ölünce eşi Madeleine ile evleniyor. Ardından çalıştığı gazetenin sahibi Rousette'nin (Colm Meaney) karısı Virginie'yi (Kristin Scott Thomas) tamamen intikam duygularıyla dolu olarak baştan çıkarıyor.

Georges eski hayatına geri dönmemek için gerçekten de gözü kara davranıyor. Aslında ait olmadığı ve asla olamayacağı elitlerin dünyasını terk etmeye niyeti yok. Döneminin en akıllı ve entelektüel kadınların biriyle evli olması egosunu ezse de dipsiz cehaletinin verdiği cesaret ve kurnazlıkla yerini sağlamlaştırıyor. Georges, hikâyesini mutlu sona bağlamakta geç kalmıyor: Virginie'nin kızıyla evlenip milyonluk bir mirası garantiliyor. Kendisi de evli olan Clotilde'in onu her koşulda sevip bekleyeceğini de biliyor.
Guy de Maupassant'ın romanından uyarlanan "Aşkım Benim"in ilk yarısında olaylar çok hızlı akıyor. Bu da filmi yüzeyselleştiriyor, adeta okul müsameresi basitliğine indiriyor. Ama ikinci yarıda bu durum değişiyor. Bunun sebebi iki yönetmenin farklı tarzları olabilir belki.

Oyunculuklara gelince... Filmin parlayan yıldızları açık farkla Kristin Scott Thomas ve Christina Ricci kesinlikle. Özellikle Kristin Scott Thomas'ın Georges'u içten içe beğenişi, baştan çıkmamak için ettiği mücadele (üstelik kilisedeyken!) ve aşka kendini bırakmasıyla geçirdiği değişimi aktarmadaki usta oyunculuğunu kaçırmamak gerek. Christina Ricci ise Georges'u olduğu gibi, koşulsuzca seven tek aşığı Clotilde rolünde Thomas ile yarışıyor adeta. Uma Thurman ise özellikle filmin en başlarında ikna edici bir Madeleine olamıyor. Oysa belli ki Maupassant, döneminin çok ilerisi bir kadın karakteri ortaya çıkarmış. Filmin en çarpıcı karakterlerinin başında Madeleine geliyor. Ama Thurman bunun farkında değilmiş gibi canlandırıyor rolünü. Robert Pattinson ise "Alacakaranlık" (Twilight) serisinin buzdan ifadeli vampiri Edward Cullen rolünden çıkamadığı hissediliyor.

Maupassant'ın eserinin daha önce de sinema uyarlamaları olmuş. Bu son uyarlamanın romanın malzemesini hakkıyla perdeye yansıtmadığı bir gerçek. Belki başka bir senaryo, başka bir yönetmen ve oyuncu kadrosuyla çok daha parlak ve çarpıcı bir uyarlama izleme şansımız olabilirdi.

Dergiden resimler;

 

Arka Pencere

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder