14 Eylül 2015 Pazartesi

Elle Fransa Röportajı (Eylül 2015)

Dünya'da en çok fotoğraflanan ünlülerden birisin. Bir fotoğrafçıyı canlandırmaktan keyif aldın mı?

Rob: (Gülüyor) Bir bağlamda evet diyebiliriz. 50'lerde çağımızın cep telefonu fotoğrafçıları gibi kolayca fotoğrafçı olunmuyordu, bu işte teknik bilgi sahibi olmak oldukça önemliydi... asaletle deneyim kazanarak takdir gören bir meslekti. 

Sen nasıl deneyim kazandın?

Rob: Anton Corbijn bana 1944 marka bir Leica makine verdi ve "Bunu arkadaşın ve uzvun olarak gör çünkü çekimler boyunca elinden düşürmeyeceksin," dedi.

Fotoğraf çektin mi peki?

Rob: Evet. Tam bir faciaydı. Anton'a* göstermek bile istemedim. (gülüyor)

*Anton Corbijn oldukça ünlü bir fotoğrafçı.

Fragmanı izledikten sonra merak ettik acaba Denniz Stock yerine James Dean rolünü mü canlandırmayı tercih ederdin?

Rob: Kesinlikle hayır. Dane DeHaan o rol için mükemmel bir seçimdi. Öte yandan benim asla James Dean'i canlandırmak gibi bir tutkum olmadı. O başka bir zamana ait. Hem ona hiç benzemiyorum. Mesela Dane, filmden öncesinde bile James Dean hakkında çok fazla bilgiye sahipti.

İki karakter arasındaki dostluk oldukça ilginç...

Rob: Karakterim Dennis Stock, James Dean'den sadece 3 yaş büyük ama bütün masumiyetini kaybetmiş. Sorumlulukları olan ve sanatçı olmayı kafaya koymuş genç bir baba. Zamanının %100'ünü fotoğrafçılığa aktarmak istiyor, eşi ve çocuğunun bu macerada yeri yok. 

Diğer yandan da James dean hala bir ergen...

Rob: Doğuştan sanatçı. Doğuştan. Çocukların dünyasına ayak uydurabiliyor. Her anlamda onların hayalgücüne sahip. Filmde çok anlamlı bir sahne var, çiftlikte James Dean küçük kuzeni ile oynarken karakterim Dennis onların fotoğraflarını çekiyor. O sahneyi çok seviyorum çünkü [Dennis olarak] hayranlığımı ve kıskançlığımı göstermem gerekiyordu.

Eğer James Dean hayatta olsaydı, günümüz medyası ile nasıl başa çıkardı?

Rob: Kötü şekilde, tabii ki. Günümüzün medya sizi delirtebilir.

Peki ya sen? Sen böyle bir şeyle nasıl başa çıkardın?

Rob: Durumun en korkunç yanı ünlendiğim dönemde dünyanın değişim dönemiydi. 2008'de herkesin cep telefonu vardı ve sosyal medyanın patladığı dönemlerdi. Sonuç olarak özel hayatınızı koruma özgürlüğünüz yavaşça elinizden alındı. Buna sebep olan yalnızca kapımda bekleyen paparazziler değildi tabii ki, bir de sosyal medya da canlı yayın yapan hayranlar var. Artık kontrol edilemez hale geldi. 

Bu yüzden kişiliğin değişti mi?

Rob: Bir anlamda, paranoyak oldum. Artık Los Angeles'taki evimden çıkamaz olmuştum. Cehennem gibiydi. Aynı zamanda durumun saçmalığının da farkındaydım. Her şey anlamsızdı.

Hakkında söylenen en kötü şey neydi?

Rob: Biliyorum buna güleceksiniz ama bir Brit* olarak size Amerikalı denilmesi sanırım en aşağılayıcı şeylerden biri! Ben İngilizim! Bu böyle bilinsin!

*Birleşik Krallık vatandaşı

Kristen Stewart'la olan geçmiş ilişkin de bu yüzden zedelenmiş olabilir mi?

Rob: O konuya değinmemeyi tercih ediyorum.

 Los Angeles'tan ayrılıp Londra'da yaşamaya başladın. Ülke değiştirmende aşkın etkisi oldu mu? (İngiliz şarkıcı FKA Twigs ile bir ilişki yaşıyor)

Rob: (Gülüyor) Aslında hem Los Angeles'ta hem Londra'da yaşıyorum. Londra'da olmak çok büyük bir keyif. Herkes beni rahat bırakıyor. Aslında Avrupa'nın her yerinde durum böyle. Geçen gün Paris sokaklarında geziyordum ve kimse beni rahatsız etmedi!

Fransız yönetmenlerle görüştün sanırım?

Rob: Evet! Bir proje için, ama henüz bu konuda konuşamam çünkü imzalar atılmadı. Ama o kadınla* çalışmak en büyük hayalim. 

*Claire Denis'ten bahsediyor. Yönetmenin yeni filminde Robert'ın rol alacağı geçtiğimiz günlerde duyurulmuştu.

Bir kadın yönetmen yani? 

Rob: Aman Tanrım! Ağzımdan çok fazla şey kaçırıyorum!

Sanatsal değişimden bahsedildiğinde nasıl hissediyorsun?

Rob: Biraz abartılıyor sanki, değil mi? "Güzel bir kaza" gözüyle baktığım Alacakaranlık var ki David Cronenberg'le tanışmama vesile oldu. Ve onunla çalışmak da bana bambaşka kapılar açtı.

Peki bir tane daha Alacakaranlık filmi teklif edilirse?

Rob: Neden olmasın!

Bağımsız filmler yapmayı tercih ederek bazı hayranlarını kaybediyor olamkatan korkmuyor musun?

Rob: Tam tersi, aslında ismimi o filmlerin afişlerinde görmek onları heyecanlandırıyor diye düşünüyorum. Umarım meraklarını cezbediyor ve farklı bir sinema türünü izlemelerine vesile olabiliyorumdur. Ama unutmayalım onlar da büyüdü. Ve bütün hayatları boyunca Robert Pattinson'ın bir vampiri canlandırmasını eminim onlar da istemezdi. Hayranların kıymetini bilmiyoruz. Ve bu bir hata. Hayranlar da tıpkı diğerleri gibi izleyicidir. 

Bu gişe filmi [Alacakaranlık] oyunculuk konusunda özgürce tercihler yapmanı sağladı diyebilir miyiz?

Rob: İnkar edilemez. Şu anda istediğim işleri yapıyorum mesela eski dostum Brady Corbet'in 'The Chilhood of a Leader' filminde rol aldım. Bu onun ilk yönetmenlik denemesi.

Berenice Bejo'nun rol aldığı film değil mi?

Rob: Evet. Harika bir kadın. Bana beslenmeyle ilgili tavsiyeler verdi: 
"Her sabah istediğin her şeyi yiyip içebilirsin. Ama günün geri kalanında dikkatli olman gerekir." "Kahvaltıda hamburger yiyebilir miyim yani?" 
"Endişelenme mon petit loup*!"

*Küçük kurt.

Yani artık "Londra'da yaşayan mutlu bir İngiliz"sin?

Rob: Evet. Hem de nasıl.

Türkçe çeviri: elwiens
Fransızca'dan İngilizce'ye çeviren | via

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder