10 Mart 2014 Pazartesi

Marie Claire Rusya Röportajı (Eylül 2013)

Los Angeles'ta? Robert Pattinson ile 30 dakika? Evet, lütfen! Tüm editör grubu, ona ne soracağım, imzasını nasıl alacağım hakkında tavsiyeler verirken ya da bunun yerine sonradan övünmek için onunla bir fotoğraf çektirmem gerektiğini söylerken, kafamı zar zor topladım. Ama işler onların dediği gibi olmadı. Röportaja hazırlanmak için genç yıldızın tüm filmlerini yeniden izledim, bu yalnızca 'Robert Pattinson'ın İngiliz olması' olayı değil (İngilizliği konuşmanın ilk anından kendini gösteriyor zaten). O, aynı zamanda mükemmel bir biyografiye sahip olmak için de çaba harcıyor.

Tüm ihtiyacım olan bu - yakışıklı bir entellektüelle konuşmak. "Üzgünüm, biraz geciktim. Ağzıma bir iki lokma yemek koymam gerekiyordu. Otellerde her zaman Sezar salatası ve kulüp sandviçi ısmarlarım. Tam bir otel yiyeceği..." Yatıştırıcı gülümsemesinin ardına bu sözleri ekliyor diğer yandan elimi sıkıp sıkmama konusunda tereddüt ederek.

Bir önceki gün yapılan basın konferansında, Dior'un yeni yüzü; siyah bisiklet yaka bir tişörtle birlikte şık bir takım elbise giyiyordu ve kesinlikle çok saygın görünüyordu. Ama bu saygınlığı onu reklam filminin karasakallı yönetmeni Romain Gavras'la alay etmekten alıkoymuyor. Bugün ise üzerinde kot pantolon, beyaz bir tişört ve kazak var. Ve bir beyzbol şapkası... "Evet, şu an gördüğün benim tarzım. Rahat ve özgür hissediyorum, özgürlüğe son derece önem veririm," diye cevaplıyor, giyimi hakkında tercihlerini sorduğum zaman. "Şu aralar yapacak çok işim var - yeni bir ev arayışındayım ve bu benim gerçek bir tutkum haline geldi. İnternette farklı yerlere bakıyorum ve hepsini gidip görüyorum. O yüzden hep böyle alışılagelmiş ve güvenli kıyafetler seçiyorum. Sabahları seviyorum ama her zaman değil... Bir yere gitmek için acelem yoksa, güneş dışarıda parlıyorsa ve uzanıp gün için planlar yapabiliyorsam, bu iyi. Her şeyin daha yeni başladığını kavramak falan... Ayrıca, sabahları asla spor yapmam! Sabah sporu beni sıkıyor. Ama akşamları boks yapıyorum veya öğlenleri, ki bu farklı bir olay. O zaman biraz boks yapıyorum ve eğer yeterli vaktim olursa sürdürüyorum."

Bana kalırsa kendisi tam bir işkolik. Konuşmamız yavaştan sinema filmlerine doğru geçiş yapıyor... David Cronenberg ile çalışmak... Gelecek planları... "O 'tatil' dediğin şeyi 7 yıldır yapmadım. Gerçek hayatı bazen unutup gitmek güzel olurdu ama aslında kendimi çok da yorgun hissetmiyorum. Ring of the Nibelungs'la başladığım günden bu yana çok yol kat ettim. Alacakaranlık'tan Cosmopolis'e kadar geldim. Water for Elephants ve Bel Ami için de bir o kadar çaba sarf ettim. İleride yeni şeyler denemek için enerjim ve arzum varsa hiçbir şekilde durmam. Şanslıydım çünkü yaptığım iş tatilden farksız ve bu yüzden bunun avantajını kullanmalı, çalıştığınız günleri hesap etmemelisiniz. Bu saydığım avantajların hiçbirini kaybetmek istemiyorum. Bana gaz veren şeyin ne olduğunu mu soruyorsun? Korku. Korku; sabah uyandığım zaman bana 'daha iyi ol, durma, bunu da tecrübe et' dedirtiyor. Bu şekilde yaşadığınız zaman, yeni fırsatlar her zaman gelir. Christian Dior parfümlerinde de böyle oldu - reklamda yer almak, bu efsanevi markayla çalışmak beni yepyeni bir aşamaya götürdü. Yeni bir seviyeye atlar gibi. Bir yandan sizinle çalışarak size ne kadar güvendiklerini hissediyorsunuz; diğer yandan, bu 'her detayıyla mükemmel' şeye kendinizden bir şeyler katmak istiyorsunuz. Dior Homme karakteri gerçek ve kendi hayatının efendisi, yeni akımlar yaratıyor, kendi şartlarını kendi belirliyor. Benim yaşımda biri için bunlar oldukça yeni (ama güzel) hisler. Çok enerjim var ve bunu paylaşmaya hazırım. Binlerce hayat yaşamaya hazırım: bugün bir imaj, yarın başka bir tane. Parfümler hakkında pek bir şey bilmem ama bu kokuyu seviyorum."

Onunla kişisel bir şeyler hakkında konuşmayı başarabildiğim anlar... Robert, detaylar vermeden, hassas konulardan kaçınarak; açık, ustaca ve duygusal bir şekilde konuşuyor. Bu 30 dakika boyunca, gülümsüyor ve sorularıma yüzü kızararak cevap veriyor. Kızarabilen bir erkeğin, aktörün var oluşuna şaşırıyorum. Son 4 yıldır röportaj yaptığım tüm aktörler arasında en utangacı o. Çekiciliği ise çok farklı bir dünya - kaba, uygunsuz, size baskı yapan hiçbir yanı yok. Kirli sakalları bile onu 'gerçek bir erkek (maço mu demeli?)' yapmıyor. Ama aynı zamanda, onun bu inanılmaz çekiciliğinden kaçınmak imkansız. O; erkek nezaketinin, tutkunun, sıcaklığın ve kibarlığın harmanlanmış hali.

"Çocukken, hep babam gibi olmak istemiştim; bir erkek gibi - akıllı ve güçlü," Pattinson, düşüncelerimi okuyor galiba. "Yıllar geçtikçe, hayallerim daha kendime özgü oldu ve iyi bir politikacı olabilirim diye düşündüm. Neden mi? Çünkü her şey bir oyun gibi görünüyordu - insanlarla görüşmek, çatışmaları çözmek, konuşmalar yapmak. Keşke politik konuşmalarda neler yazdığımı bilseydiniz! Ne tartışmalar yaratırdım! Müzakeredeki muhaliflerim en baştan ölüme mahkum edilirlerdi... sonradan müziğe ilgi duymaya başladım işte. Tabii ki bu işi kız kardeşim Lizzy gibi profesyonel bir şekilde yapmıyorum ama yine de hala çok ciddiye alıyorum. Bazen düşünüyorum da bir başka hayatım olsaydı kesinlikle piyanist olurdum. Bir düşünsene; kumsalda, büyük bir piyano çalıyorum. Bu benim. Müzik her zaman yakınlarımda bir yerde. 4 yaşımdan beri piyano, 5 yaşımdan beri de gitar çalıyorum. Bu yüzden birçok müzik türünü beğeniyorum. Geri dönmeye hazır olmadığım tek müzik türü rap. Ve ayrıca her zaman 'müzik olmazsa, seyahat ve kitaplar var' seçeneği var. Otellerde yaşamayı, sokaklarda dolaşmayı, insan ayrımı yapılmayan mekanlarda olmayı seviyorum. Bazı yerlerin çağrışımları aklımda: New York: Brooklyn. Paris: yağmur ve biraz soğuk hava (sakın benimle tartışma, bunlar benim çağrışımlarım!). Londra: Bir sürü Rus. Rusya: Bulgakov ve Nabokov."

Dürüst olacağım, o an bu konuşmada ilk adımı ben atmıştım ve sonradan konuşma, Robert'ın sürekli sorular sorduğu ve yorumlarda bulunduğu, Rus edebiyatı tarihinin açıklama konferanslarından birine döndü. Ama zamanımı iyi kullanıp esas sorumu sormam lazımdı: "hayatında hangi prensipler senin için önemlidir ve değiştirmek istediğin bir şeyler var mı?"

"Ah, benim prensiplerim çok basittir; kendine karşı dürüst ol, kendini daha az düşün ve insanlara karşı iyi ol. Değiştirmek istediğim çok şey var: fast food'u tamamen bırakmak ve kumsalda şarkı söylemek. Hatırladın, değil mi?"

Türkçe çeviri: Nur Güven
Rusça'dan İngilizce'ye çeviren: Christine | RPLife

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder