Robert Pattinson, 21 Nisan 2012’de kiralık
bir Toyota Camry’e binerek Los
Angeles’ın Los Feliz bölgesindeki evine 10 dakika mesafedeki Koreatown’a doğru
yola koyuldu. Aktör oldukça endişeliydi çünkü delicesine istediği bir rol için
seçmelere katılmak üzereydi, ve seçmelerin onun harcı olduğunu söylemek pek de
mümkün değildi.
“Seçmelerden nefret ediyorum” diyor.
“Yapamıyorum
işte. Zarar verebilecek kadar gergin oluyorum. Hep kötü geçiyor sonra da
berbat hissediyorum”. Sinirlerini
yatıştırmaya son zamanlarda atıldığı bağımsız filmler de yetmiyor. Bel Ami ve
Little Ashes gibi filmler ses getirmekten ziyade fos çıkıyor ve Cosmopolis de
yakında sönecekmiş gibi duruyor. Bu filmler, gişede 3.3 milyar dolar hasılat
yapan ve Pattinson’a sadece son filmiyle 20 milyon dolar kazandıran
Alacakaranlık süpernovasının yanında maytap gibi kalıyor.
Bu rolü, artık sadece gizemli, derin
derin düşünen, yanardöner, az da olsa keyifsiz, 100 yaşında, Edward Cullen adlı
bir vampir olmadığını kanıtlamak için istedi -hatta ihtiyaç duydu. Yani
gideceği yere genç, yakışıklı ve delicesine endişeli bir biçimde vardı.
“Korkunçtu,”
diyor. “
Bir rolü çok nadir böylesine isterim.”
(Belki yardımı dokunmuş olsa da)
stres yapmasına gerek yoktu. 2010’da Animal
Kingdom’ı yöneten Avustralya’lı yönetmen David Michod onun için
“Bir sürü başarıyla gelmişti,” diyor. Guy
Pearce’in çalınan arabasını bulmak için Avustralya’nın en ücra ve berbat
bölgelerine aktörle birlikte yolculuk yapmış, yarım akıllı bir çete üyesini
canlandırıp canlandıramayacağını anlamak için Pattinson’ı 3 saatlik maratona
sokup uzun tartışmalar, sahne okumaları ve doğaçlamalar yaptırmış.
“Kapıdan giren aktörler arasında karakteri benim
aklımdakine en yakın biçimde güzelce ve tamamen anlayan tek
aktör oydu.”
Pattinson şimdilerde, Cannes Film Festivali’ndeki galasından bir ay sonra, 20 Haziran’da gösterime
girecek The Rover’ın seyircileri de mest etmesini umuyor. THR’ın baş film
eleştirmenleri Todd McCarthy film hakkında
“Kendi dokunaklı
karakterleriyle, yarı-apokaliptik bir karışımı harmanlayan The Rover, Cormac
McCarthy’nin günümüz ve The Road Warrior zamanları arasındaki Avustralya görüşüne
benzer bir görüşün izlenimlerini uyandırıyor” diyor.