Première:
Artık sona geldik. Bu bizim Alacakaranlık'la ilgili son röportajımız. Geriye dönüp
baktığında bu deneyim seni bir aktör ve kişi olarak nasıl değiştirdi?
RP: Söylemek
zor... 17 yaşındayken yaptığım planların içine bu maceranın nasıl girdiğini anlamaya çalışıyorum. O zamanlar 32 yaşına geldiğimde ne
olacağım hakkında belli başlı bir fikrim vardı. Belki hayal ettiğim gibi olmadı
fakat hala doğru istikamette ilerlediğimi düşünüyorum. İşlerin ilerleyiş şekli
o kadar komik ki Alacakaranlık gibi bir şeyin başıma geleceğini hiç
düşünmemiştim. Her şeye rağmen şu anda geldiğim noktadan memnunum. Ayrıca
popüler kültürün bir parçası olmanın iyi yanlarından biri de yaptığınız
seçimlerin heyecan yaratması, insanların yaptığınız işlere ilgi duyup
sıradaki projeleriniz için meraklanması.
Oynadığınız filmi kimsenin gidip izlememesi çok da sorun değil. Şey, aslında sorun... Ben seyircisine ihtiyaç duyan oldukça sığ bir adamım!
Oynadığınız filmi kimsenin gidip izlememesi çok da sorun değil. Şey, aslında sorun... Ben seyircisine ihtiyaç duyan oldukça sığ bir adamım!
Première:
Hepimiz hakkımızda konuşulsun isteriz...
RP: Aynen.
Benim cool göründüğümü düşünmelerini istiyorum (gülüyor). Cosmopolis'ten sonra
bana bir şeyler oldu. İlk defa tamamen inandığım bir filmde oynadım ve bu
başarıyla sonuçlandı. Biri kalkıp da film hakkında kötü bir şey söylediğinde ne
kadar yanlış düşündüklerini görebiliyorum. Onlara "Filmde şu, şu ve bu en
sevdiğim şeyler ama neyse!" derdim.
Première:
İşte sorun da bu, sonraki projelerin Cosmopolis gibi olmazsa yaşayacağın sorunlar.
RP: Bu konu
size rahatlıkla anlatabileceğim bir konu değil. Şu günlerde, Hollywood'un
sadece bir amacı varmış gibi hissediyorum, o da berbat işler yapmanızı istemesi. Öyle bir
sistem işliyor ki dokunduğu her şeyi köreltiyor. Neyse ki bu sisteme dahil
olmayan küçük bir grup yönetmen sınırları aşmaya çalışıyor.
Bu sistemden
kurtulmaları bile bir mucize. Harmony Korine gibi adamları düşünüyorum mesela,
inanılmaz yetenekli biri. Bu yaz bana yeni filmi 'Spring Breakers'ı gösterdi,
bayıldım. Nazar değdirmek istemiyorum ama bence o film çok başarılı
olacak.
İşte böyle
bedeli ne olursa olsun hedeflerinden vazgeçmeyen yönetmenlerle çalışmak
istiyorum. Eğer yakından bakacak olursanız, böyle insanların kariyerleri daha
uzun sürüyor. Sektördeki en güvenli yatırım onlardır.
Première: Ve hala ilk sorumu cevaplamadın: Beş yıllık bir Alacakaranlık serüveninden sonra kişiliğinde bir değişim oldu mu?
RP: Ben
deminden beri ne anlatıyorum?
Première:
Bana kalırsa Harmony Korine'den bahsediyorduk, bu yüzden...
RP: Dürüst
olmak gerekirse çok değiştiğimi düşünmüyorum.
Première:
İlk Alacakaranlık filminden bir resmini gördüğünde nasıl hissediyorsun?
RP: Kendimi
tanıyamıyorum. Şunu bilin; benim hafızam sadece son iki yılı
içerir. Sanki geleceğe odaklandıkça geçmişi azar azar unutuyormuş gibi
hissediyorum. Belki de kafayı yemememin nedeni budur; sürekli geleceği düşünüyorum. Geçmişi analiz etmeye vakit ayırmıyorum ve belki de bu yüzden her şeyi
unutuyorum (gülüyor). Geçmişini yargılamanın bir amacı yok. Çünkü kötü yaptığın her şeyin senden daha iyisini yapacak birileri mutlaka çıkacaktır. Şimdilik o insanlardan daha iyisini yapmaya odaklanmak en doğrusu.
Première:
Eğer 2007 yılına geri dönecek olsan Alacakaranlık Serisi'nin beş filmi için imza
atmaya hazır o genç aktöre ne söylemek isterdin?
RP: O
zamanlar dört filmdi ve ben sadece bir filme imza attığımı düşünüyordum çünkü
serinin devam etmeyeceğinden emindim.
Première:
Peki, o Rob'a ne gibi tavsiyelerden bulunurdun?
RP: Hiçbir
şey. Önemli olan söylenen onca şeye rağmen bu mesleği sürdürme isteğinizin
devam etmesi ve başladığınız yere geri dönmemek. Yani özel hayatınız elinizden
alındığında tabii ki hayata küsüyorsunuz. 23-25 yaşları arasında büyük bir
depresyon döneminden geçtim, ulaşmak istediğim yere ulaşamadım, her gün gazete
ve dergilerdeydim ve istediğim rollere ulaşma şansı yakalayamadım. Her
açıdan daha fazlasını istiyordum. Fakat sonunda çaresizce arzuladığım şeyin sadece kazanarak elde edilebileceğini fark ettim. Şu ya da bu şekilde yaşadığınız hayalkırıklığı bunu anlamanızı sağlıyor. İstediğim her şeyin önüme sunulacağını düşünmüştüm
fakat bu işlerin böyle yürümediğini öğrendim. Cronenberg bana Cosmopolis için
teklifte bulunduğunda o zamana kadar hiç ilginç bir senaryo okumamış olduğumu
anladım. Kristen Pamuk Prenses ve Avcı filmi için İngiltere'ye gitti ve
Taylor'ın da projeleri vardı, bense sürekli yerimde
sayıyor ve bu işe ara verip müzik mi yapsam acaba diye kendi kendime soruyordum. Ama
sonra bir gün David aradı ve ben çılgına bağladım.
Première:
2007 yılına dönsen o zamanlardaki Rob'a bunu söylerdin işte. "Bir gün
Cronenberg'le çalışacaksın sadece sabırlı ol."
RP:
(gülüyor) Aynen öyle. Çok garip bir mesleğim var, gerçekten. Kariyerimin büyük bir
bölümünü uçurumun kenarında geçirmişim gibi hissediyorum; sanki atlamaya
hazırmış da son anda biri beni tutmuş gibi. Tabii biraz abartıyorum ama her şeyin
belirsiz olduğu bir ortama ayak uydurmak zor.
Sevdiğim
yönetmenlerle tanışmak için bu kadar uzun süre beklediğim için kendime kızıyorum.
Daha önce de kendisinden söz ettiğim Harmony Korine gibi yönetmenlerden
bahsediyorum. Onlara yaklaşmaya çekiniyordum çünkü önce daha çok deneyim sahibi
olmam gerektiğine inanıyordum fakat şimdi beraber sohbet ettikten sonra
anlıyorum ki bu yönetmenler her şeye açıklar. Pek çoğu benimle birlikte çalışmak istiyor ve Alacakaranlık sayesinde sahip olduğum bu küçük güç bana bu işbirliklerini
gerçeğe dönüştürmem için fırsat tanıyor. Sırada bir dizi heyecanla beklediğim
film projesi var.
Première:
The Rover gibi mesela, David Michod'ın ikinci uzun metraj filmi...
RP: Animal
Kingdom ilk filmiydi ve uzun süredir izlediğim en çarpıcı filmlerden biriydi.
David'le (Michod) ilk tanıştığımda özel bir şeyler hissettim ve senaryosu dahiceydi. Deneme çekimlerinde hiçbir zaman iyi olmamıştır o yüzden The
Rover denemelerine gitmeden önce çok fazla hazırlık yaptım.
Deneme çekimi tam 3 saat sürdü ve muhteşemdi. Denemelere gelen ünlü
oyuncuları görmeliydiniz... herkes o rolü istiyordu. Rolü kazandığımı
öğrendiğimde o kadar gururlanmıştım ki neredeyse bir Twitter hesabı açıp rolü alarak alt
ettiğim bütün o aktörlerin adını listelemek istedim (gülüyor).
Première:
Cronenberg'le yeniden çalışmaktan söz ediyordun...
RP: Öyle
umuyorum. Birkaç proje hakkında konuştuk, onlardan biri de Hollywood'un çocuk
oyuncuları hakkında. Senaryo çok komik ve aynı zamanda karanlık da. Ne
olursa olsun David biliyor ki bana bir telefon ettiği anda hemen yanında olurum. Onun için her şeyi yaparım.
Première: Hiç tanınmayan biriyken beş yıl içinde büyük bir yıldıza dönüştün. Bununla
nasıl başa çıktın?
RP: Her şeye
rağmen insanların hala benim kim olduğumu bilmediklerini düşünüyorum ki bence
bu da iyi bir şey. Bazen yönetmenlerle tanıştığımda sohbetin sonunda bana
"Böyle bir şey beklemiyorduk," diyorlar. Onlara "Ne
bekliyordunuz ki?" diye sormamak için kendimi zor tutuyorum. Film
endüstrisinin içinde biraz başarı sahibi olmak bile istisnai bir durum ve
Alacakaranlık sayesinde elde ettiğim başarı bana bazı kapıları açma konusunda çok
yardımcı oldu. Çevremdeki bu coşkunun çok çabuk sona ereceğini biliyorum bu
yüzden de geleceğimi planlarken bunu göz önünde bulunduruyorum.
Première:
Peki, diyelim ki yarın her şey sona erecek, bunu nasıl karşılardın?
RP: Bu
"her şey"le neyi kastettiğinize bağlı. Alacakaranlık olmasaydı da ben
hala istediğim roller için mücadele ediyor olurdum. Sadece onlara ulaşma
şansım az olurdu o kadar. Bir açıdan da şansım olurdu çünkü çalışma hayali
kurduğum yönetmenler oyuncuları sadece onlara maddi açıdan gelir sağlamaları için seçmiyorlar. Seni seçiyorlarsa eğer iyi olduğunu düşünüyorlardır.
Popülerlik konusuna gelince 12 yıl öncesinde akıllı telefonların, TMZ'nin
olmadığı bir dönemde olmak çok daha iyi olurdu. Mesela 'Titanic' döneminde
Leonardo DiCaprio sürekli bir düzine kamera tarafından takip edilmiyordu.
Eğleniyormuş gibi görünüyordu, Wu-Tang Clan'la falan takılıyordu... Şimdilerde ise ertesi
gün hangi özel fotoğraflarınızın yayınlanacağı konusunda endişelenmeden sokağa
bile çıkamıyorsunuz. Birden paranoyak olmaya başlıyorsunuz. Bir defasında neredeyse
beni takip edip fotoğrafımı çekmeye çalıştıklarını düşündüğüm birilerinin üstüne
atlayacaktım... ama kameraları bile yoktu. Benim düşündüğüm türden fanlar
değillermiş (gülüyor).
Première: 10
yıl sonra insanlar Alacakaranlık hakkında ne düşünecekler sence?
RP:
Alacakaranlık medya tarafından sürekli eleştirildi. Zamanında hiç kimse
Backstreet Boys'a bile bu kadar yüklenmemişti (gülüyor)! Alacakaranlık'a
duyulan nefret inanılmaz boyutlarda. Ama sanki son bölüm daha hoş
karşılanacakmış gibi hissediyorum. Çünkü bu film gerçekten hayranlar için yapıldı, sanki
onlara yazılmış bir mektup gibi. Film komik ve çok duygusal. Doğaüstü olaylar üzerine oynayarak erkek izleyici ya da genel anlamda seyirci
çekmeye çalışmıyor kesinlikle. İşte bu yüzden daha çok sevileceğine eminim. Bill Condon, geçen
Nisan'da yeniden yaptığımız çekimlerden önce bize filmin ham halini
izlettirdi ve bu bölümün serinin diğer filmleriyle kurduğu bağı çok sevdim.
Première:
Serinin popüler kültürde büyük bir etki yarattığını
düşünüyorum...
RP:
Alacakaranlık, yapımcıların dahi para kazanma yöntemi olarak görmediği, daha
önceden bilinmeyen bir izleyici kitlesini ortaya çıkardı. Seri eğlenceli bir
patlamanın kapılarını açtı. Fanları 'Alacakaranlık'a çeken duyguyu başka insanlarda da uyandıracak zekice yöntemler olduğuna inanıyorum. Ben de şu anda o yöntemler üzerine düşünüyorum, ne de olsa onlar benim seyircim!
ÇEVİRİ: elwiensRPLife
Taramalar
Çok çok güzel bir röportaj olmuş bu. Üstüne söz söyleyemeyeceğim. Çeviri için çok teşekkürler.
YanıtlaSil