9 Kasım 2012 Cuma

Premiere Dergisi Röportajı (Kasım 2012)


Première: Artık sona geldik. Bu bizim Alacakaranlık'la ilgili son röportajımız. Geriye dönüp baktığında bu deneyim seni bir aktör ve kişi olarak nasıl değiştirdi?

RP: Söylemek zor... 17 yaşındayken yaptığım planların içine bu maceranın nasıl girdiğini anlamaya çalışıyorum. O zamanlar 32 yaşına geldiğimde ne olacağım hakkında belli başlı bir fikrim vardı. Belki hayal ettiğim gibi olmadı fakat hala doğru istikamette ilerlediğimi düşünüyorum. İşlerin ilerleyiş şekli o kadar komik ki Alacakaranlık gibi bir şeyin başıma geleceğini hiç düşünmemiştim. Her şeye rağmen şu anda geldiğim noktadan memnunum. Ayrıca popüler kültürün bir parçası olmanın iyi yanlarından biri de yaptığınız seçimlerin heyecan yaratması, insanların yaptığınız işlere ilgi duyup sıradaki projeleriniz için meraklanması. 

Oynadığınız filmi kimsenin gidip izlememesi çok da sorun değil. Şey, aslında sorun... Ben seyircisine ihtiyaç duyan oldukça sığ bir adamım! 

Première: Hepimiz hakkımızda konuşulsun isteriz... 

RP: Aynen. Benim cool göründüğümü düşünmelerini istiyorum (gülüyor). Cosmopolis'ten sonra bana bir şeyler oldu. İlk defa tamamen inandığım bir filmde oynadım ve bu başarıyla sonuçlandı. Biri kalkıp da film hakkında kötü bir şey söylediğinde ne kadar yanlış düşündüklerini görebiliyorum. Onlara "Filmde şu, şu ve bu en sevdiğim şeyler ama neyse!" derdim. 

Première: İşte sorun da bu, sonraki projelerin Cosmopolis gibi olmazsa yaşayacağın sorunlar. 

RP: Bu konu size rahatlıkla anlatabileceğim bir konu değil. Şu günlerde, Hollywood'un sadece bir amacı varmış gibi hissediyorum, o da berbat işler yapmanızı istemesi. Öyle bir sistem işliyor ki dokunduğu her şeyi köreltiyor. Neyse ki bu sisteme dahil olmayan küçük bir grup yönetmen sınırları aşmaya çalışıyor. 

Bu sistemden kurtulmaları bile bir mucize. Harmony Korine gibi adamları düşünüyorum mesela, inanılmaz yetenekli biri. Bu yaz bana yeni filmi 'Spring Breakers'ı gösterdi, bayıldım. Nazar değdirmek istemiyorum ama bence o film çok başarılı olacak. 

İşte böyle bedeli ne olursa olsun hedeflerinden vazgeçmeyen yönetmenlerle çalışmak istiyorum. Eğer yakından bakacak olursanız, böyle insanların kariyerleri daha uzun sürüyor. Sektördeki en güvenli yatırım onlardır.


Première: Ve hala ilk sorumu cevaplamadın: Beş yıllık bir Alacakaranlık serüveninden sonra kişiliğinde bir değişim oldu mu?

RP: Ben deminden beri ne anlatıyorum? 

Première: Bana kalırsa Harmony Korine'den bahsediyorduk, bu yüzden... 

RP: Dürüst olmak gerekirse çok değiştiğimi düşünmüyorum. 

Première: İlk Alacakaranlık filminden bir resmini gördüğünde nasıl hissediyorsun? 

RP: Kendimi tanıyamıyorum. Şunu bilin; benim hafızam sadece son iki yılı içerir. Sanki geleceğe odaklandıkça geçmişi azar azar unutuyormuş gibi hissediyorum. Belki de kafayı yemememin nedeni budur; sürekli geleceği düşünüyorum. Geçmişi analiz etmeye vakit ayırmıyorum ve belki de bu yüzden her şeyi unutuyorum (gülüyor). Geçmişini yargılamanın bir amacı yok. Çünkü kötü yaptığın her şeyin senden daha iyisini yapacak birileri mutlaka çıkacaktır. Şimdilik o insanlardan daha iyisini yapmaya odaklanmak en doğrusu. 

Première: Eğer 2007 yılına geri dönecek olsan Alacakaranlık Serisi'nin beş filmi için imza atmaya hazır o genç aktöre ne söylemek isterdin?

RP: O zamanlar dört filmdi ve ben sadece bir filme imza attığımı düşünüyordum çünkü serinin devam etmeyeceğinden emindim.  

Première: Peki, o Rob'a ne gibi tavsiyelerden bulunurdun?

RP: Hiçbir şey. Önemli olan söylenen onca şeye rağmen bu mesleği sürdürme isteğinizin devam etmesi ve başladığınız yere geri dönmemek. Yani özel hayatınız elinizden alındığında tabii ki hayata küsüyorsunuz. 23-25 yaşları arasında büyük bir depresyon döneminden geçtim, ulaşmak istediğim yere ulaşamadım, her gün gazete ve dergilerdeydim ve istediğim rollere ulaşma şansı yakalayamadım. Her açıdan daha fazlasını istiyordum. Fakat sonunda çaresizce arzuladığım şeyin sadece kazanarak elde edilebileceğini fark ettim. Şu ya da bu şekilde yaşadığınız hayalkırıklığı bunu anlamanızı sağlıyor. İstediğim her şeyin önüme sunulacağını düşünmüştüm fakat bu işlerin böyle yürümediğini öğrendim. Cronenberg bana Cosmopolis için teklifte bulunduğunda o zamana kadar hiç ilginç bir senaryo okumamış olduğumu anladım. Kristen Pamuk Prenses ve Avcı filmi için İngiltere'ye gitti ve Taylor'ın da projeleri vardı, bense sürekli yerimde sayıyor ve bu işe ara verip müzik mi yapsam acaba diye kendi kendime soruyordum. Ama sonra bir gün David aradı ve ben çılgına bağladım. 

Première: 2007 yılına dönsen o zamanlardaki Rob'a bunu söylerdin işte. "Bir gün Cronenberg'le çalışacaksın sadece sabırlı ol." 

RP: (gülüyor) Aynen öyle. Çok garip bir mesleğim var, gerçekten. Kariyerimin büyük bir bölümünü uçurumun kenarında geçirmişim gibi hissediyorum; sanki atlamaya hazırmış da son anda biri beni tutmuş gibi. Tabii biraz abartıyorum ama her şeyin belirsiz olduğu bir ortama ayak uydurmak zor. 

Sevdiğim yönetmenlerle tanışmak için bu kadar uzun süre beklediğim için kendime kızıyorum. Daha önce de kendisinden söz ettiğim Harmony Korine gibi yönetmenlerden bahsediyorum. Onlara yaklaşmaya çekiniyordum çünkü önce daha çok deneyim sahibi olmam gerektiğine inanıyordum fakat şimdi beraber sohbet ettikten sonra anlıyorum ki bu yönetmenler her şeye açıklar. Pek çoğu benimle birlikte çalışmak istiyor ve Alacakaranlık sayesinde sahip olduğum bu küçük güç bana bu işbirliklerini gerçeğe dönüştürmem için fırsat tanıyor. Sırada bir dizi heyecanla beklediğim film projesi var. 

Première: The Rover gibi mesela, David Michod'ın ikinci uzun metraj filmi...

RP: Animal Kingdom ilk filmiydi ve uzun süredir izlediğim en çarpıcı filmlerden biriydi. David'le (Michod) ilk tanıştığımda özel bir şeyler hissettim ve senaryosu dahiceydi. Deneme çekimlerinde hiçbir zaman iyi olmamıştır o yüzden The Rover denemelerine gitmeden önce çok fazla hazırlık yaptım. Deneme çekimi tam 3 saat sürdü ve muhteşemdi. Denemelere gelen ünlü oyuncuları görmeliydiniz... herkes o rolü istiyordu. Rolü kazandığımı öğrendiğimde o kadar gururlanmıştım ki neredeyse bir Twitter hesabı açıp rolü alarak alt ettiğim bütün o aktörlerin adını listelemek istedim (gülüyor).

Première: Cronenberg'le yeniden çalışmaktan söz ediyordun... 

RP: Öyle umuyorum. Birkaç proje hakkında konuştuk, onlardan biri de Hollywood'un çocuk oyuncuları hakkında. Senaryo çok komik ve aynı zamanda karanlık da. Ne olursa olsun David biliyor ki bana bir telefon ettiği anda hemen yanında olurum. Onun için her şeyi yaparım. 

Première: Hiç tanınmayan biriyken beş yıl içinde büyük bir yıldıza dönüştün. Bununla nasıl başa çıktın? 

RP: Her şeye rağmen insanların hala benim kim olduğumu bilmediklerini düşünüyorum ki bence bu da iyi bir şey. Bazen yönetmenlerle tanıştığımda sohbetin sonunda bana "Böyle bir şey beklemiyorduk," diyorlar. Onlara "Ne bekliyordunuz ki?" diye sormamak için kendimi zor tutuyorum. Film endüstrisinin içinde biraz başarı sahibi olmak bile istisnai bir durum ve Alacakaranlık sayesinde elde ettiğim başarı bana bazı kapıları açma konusunda çok yardımcı oldu. Çevremdeki bu coşkunun çok çabuk sona ereceğini biliyorum bu yüzden de geleceğimi planlarken bunu göz önünde bulunduruyorum. 

Première: Peki, diyelim ki yarın her şey sona erecek, bunu nasıl karşılardın?

RP: Bu "her şey"le neyi kastettiğinize bağlı. Alacakaranlık olmasaydı da ben hala istediğim roller için mücadele ediyor olurdum. Sadece onlara ulaşma şansım az olurdu o kadar. Bir açıdan da şansım olurdu çünkü çalışma hayali kurduğum yönetmenler oyuncuları sadece onlara maddi açıdan gelir sağlamaları için seçmiyorlar. Seni seçiyorlarsa eğer iyi olduğunu düşünüyorlardır. Popülerlik konusuna gelince 12 yıl öncesinde akıllı telefonların, TMZ'nin olmadığı bir dönemde olmak çok daha iyi olurdu. Mesela 'Titanic' döneminde Leonardo DiCaprio sürekli bir düzine kamera tarafından takip edilmiyordu. Eğleniyormuş gibi görünüyordu, Wu-Tang Clan'la falan takılıyordu... Şimdilerde ise ertesi gün hangi özel fotoğraflarınızın yayınlanacağı konusunda endişelenmeden sokağa bile çıkamıyorsunuz. Birden paranoyak olmaya başlıyorsunuz. Bir defasında neredeyse beni takip edip fotoğrafımı çekmeye çalıştıklarını düşündüğüm birilerinin üstüne atlayacaktım... ama kameraları bile yoktu. Benim düşündüğüm türden fanlar değillermiş (gülüyor). 

Première: 10 yıl sonra insanlar Alacakaranlık hakkında ne düşünecekler sence? 

RP: Alacakaranlık medya tarafından sürekli eleştirildi. Zamanında hiç kimse Backstreet Boys'a bile bu kadar yüklenmemişti (gülüyor)! Alacakaranlık'a duyulan nefret inanılmaz boyutlarda.  Ama sanki son bölüm daha hoş karşılanacakmış gibi hissediyorum. Çünkü bu film gerçekten hayranlar için yapıldı, sanki onlara yazılmış bir mektup gibi. Film komik ve çok duygusal. Doğaüstü olaylar üzerine oynayarak erkek izleyici ya da genel anlamda seyirci çekmeye çalışmıyor kesinlikle. İşte bu yüzden daha çok sevileceğine eminim. Bill Condon, geçen Nisan'da yeniden yaptığımız çekimlerden önce bize filmin ham halini izlettirdi ve bu bölümün serinin diğer filmleriyle kurduğu bağı çok sevdim. 

Première: Serinin popüler kültürde büyük bir etki yarattığını düşünüyorum... 

RP: Alacakaranlık, yapımcıların dahi para kazanma yöntemi olarak görmediği, daha önceden bilinmeyen bir izleyici kitlesini ortaya çıkardı. Seri eğlenceli bir patlamanın kapılarını açtı. Fanları 'Alacakaranlık'a çeken duyguyu başka insanlarda da uyandıracak zekice yöntemler olduğuna inanıyorum. Ben de şu anda o yöntemler üzerine düşünüyorum, ne de olsa onlar benim seyircim!

ÇEVİRİ: elwiens
RPLife

Taramalar 

1 yorum:

  1. Çok çok güzel bir röportaj olmuş bu. Üstüne söz söyleyemeyeceğim. Çeviri için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil