11 Kasım 2012 Pazar

Washington Post Röportajı (Kasım 2012)

2008'de yapılan Comic Con'u hatırlıyorum, ilk filmin vizyona girişinden hemen önceydi. Hayranların o devasa ilgisi karşısında sen ve Kristen'ın şoka girdiğini düşünmüştüm. O gün aklından neler geçmişti hatırlıyor musun? 

Pattinson: Evet, yani çok heyecan vericiydi ama bir açıdan da her zaman diğer filmlerimden farklıydı. O duygu benim için hiç bir zaman değişmedi. Alacakaranlık'ın ilk filmi yaptığım işin bambaşka bir kısmıydı. Sürekli çığlıklar ve diğer olaylar hakkında sorular soruluyor ama ben bu konuyu hiç analiz etmiyorum. 

Alacakaranlık hakkında bu kadar çok soru sorulmasının  nedeni nedir sence? Sadece çılgınca olmasından dolayı mı? 

Pattinson: Evet, yani bu da garip şeylerden biri. Bir sürü insan film yapıyor, hatta büyük filmler yapıyorlar ama seri filmlere gösterilen reaksiyon çok garip... nedenini ben de bilmiyorum. 

Yani bu duruma 3-4 yıl öncesinde olduğundan daha çok alışkınsın? 

Pattinson: Bir süre sonra alışmak zorunda kalıyorsunuz ama her şeye rağmen hayranlardan iyi bir enerji alıyorsunuz. Comic Con ve benzeri yerlerde bulunmak ve o kalabalığın arasında olmak. Özellikle de Comic Con'da soruları cevapladığımda ya da bu tarz etkinliklerde bulununca çok enerjik hissediyorum. Galalarda herkes sizin için çığlık attığında bu daha da zor oluyor. Biraz da yorucu oluyor çünkü ne yapmanız gerektiğini bilemez hale geliyorsunuz. 

Şafak Vakti - Bölüm 2'nin son çekimleri geçen Nisan ayında yapılmıştı değil mi? 

Pattinson: Hımm (duraklar). Tanrım, hatırlamıyorum. 

Bu yılın ilk aylarıydı diyelim o zaman. 

Pattinson: Ah, hayır hayır. Asırlar önceydi.

Öyle miydi? Ben geçtiğimiz yılın başında bazı yeniden çekimler yaptığınızı düşünmüştüm. 

Pattinson: Ah evet. Olabilir. 

Bunu sormamın nedeni son çekim gününü hatırlıyor musun ve neler hissetmiştin diye sormak istememdi. Son sahnenin duyguları hakkında konuşabilir misin bilmiyorum, sanırım konuşamazsın. 

Pattinson: (gülüyor) Ben yeniden yapılan çekimleri tamamen unutmuşum.  

Unuttun mu? Harika! O gün aklından ne geçiyordu? Unuttuğuna göre çok da bir şey geçmiyormuş demek ki. 

Pattinson: Aklımdan ne mi geçiyordu? Ah evet, av sahnesini yeniden çekiyorduk... Edward ve Bella'nın filmin başında beraber geyik avlamaya çıktıkları sahne. Dürüst olmak gerekirse o anlarda aklımdan çektiğimiz sahnenin daha önce çektiğimizden daha iyi olduğu geçiyordu. Ve keşke ilk başta da böyle çekseydik diye düşünmüştüm. Hareket halinde olduğumuz çekimlerdi. Bilmiyorum, o çekimler esnasında kaykay kaymayı öğrendiğimi hatırlıyorum tıpkı 26 yaşındaki bir oğlan çocuğu gibi. Sanki 26 yaşının kaykay öğrenmek için son şansım olduğunu hissettim. Öylesine fark ettim işte, şey... evet oldukça garipti. İki yıl önce kaykay kaydığımı yapımcılardan biri görmüş olsaydı anında menajerimi arayıp beni şikayet ederdi. 

Peki, neden kaykay kayıyordun? 

Pattinson: Sadece öylesine, kendi kendime karavanımın önünde kayıyordum, yapımcılardan biri yanımdan geçti ve hiçbir şey demedi. Bense 'bunu iki yıl önce yapsan izin vermezdiniz' diye düşündüm.  


Çünkü yaralanma ihtimalin vardı. 

Pattinson: Evet, sigorta ve benzeri şeyler işte. 

Yani şimdilerde kafanı yarsan umurlarında bile olmaz. 

(Pattinson gülüyor.) 

Alacakaranlık serisinde çalışmış olduğun yönetmenleri kızdırabilme ihtimaline rağmen şunun cevabını istiyorum: serinin filmlerinden herhangi biri senin için daha anlamlı geliyor mu? Yaşamış olduğun deneyimlere ya da hissettiğin duygulara göre hangi film daha anlamlı? 

Pattinson: Kesinlikle ilk film. Farklı bir dünyaya girmemizi sağladı. Bir de çekerken çok ama çok eğlendim. Çok zorluydu ve çılgıncaydı fakat yaşadığımız deneyimler çok farklıydı. Kocaman ve genç bir ekipten oluşmamız falan... ilk filmden bu yana hiç öyle bir duygu yaşamadım. O zamanlar kimse tanınmıyordu ve herkesin film için hisleri vardı. Bir heyecan hissediyorduk; yaptığımız iş ya bir zaman kaybı olacaktı ya da bundan iyi bir şeyler çıkacaktı.  

Bağımsız bir film yapmamanın verdiği bir heyecan mıydı, yani küçük bir film için çalışıyordunuz? 

Pattinson: Ah evet, kesinlikle. Özellikle de ben ve Kristen sürekli çabalıyorduk çünkü bunun sadece bir ergen filmi olmasını istemiyorduk. Kendi çapımızda eğleniyorduk. Stüdyoya, teknik yapımcılara, teknik ekibe ve büyük patronlara kafa tutmak eğlenceliydi. Fakat seri bir anda büyüyünce sizi de içine çekiyor ve artık bu tarz şeyler yapamaz duruma geliyorsunuz. Garip bir durum. Nereye odaklanacağınızı, enerjinizi nereye aktaracağınızı bilemiyorsunuz. İlk filmde bunları bilmek kolaydı.   


Bazı insanlar özel hayatının Alacakaranlık tanıtımlarına katkı sağladığını düşünüp seni eleştirdi, özellikle de Kristen'la ilişkini. Bu konuda neler hissediyordun? 

Pattinson: Eleştirilmek derken? 

Bilirsin işte, insanlar "Onların romantik ilişkisi filmin reklamı için kullanılıyor," diyor. 

Pattinson: (Duraklıyor ve sonra gülüyor) İlk olarak çok kötü bir reklam aracı olurdu ve kesinlikle hiç bir işe yaramazdı. İnsanlar istediklerini söyleyebilirler. O söylenen her şeye inanan insanlara da hayran kalıyorum doğrusu. (Washington Post: Burada bizi kastediyor) Bu da o delice şeylerden biri zaten, o şeylerden kastım; dedikodu siteleri gibi uydurma haber yapan kişiler. Ellerinde bir hikaye var. Karakterleri oturttukları an hikaye kendiliğinden ortaya çıkar. Ve bu konuda benim ne yaptığımın bir önemi kalmıyor. Bir süre önce bu konuda Reese Witherspoon ile konuştum ve benim için bir karakter uydurulduğunu bana söyleyen kişi de oydu. Bir süre insanları kendimden uzaklaştırmak için bazı şeyler denedim ama bunlar hiçbir zaman konu edilmedi.  

Ne gibi şeyler? Örnek verebilir misin? 

Pattinson: 'Şafak Vakti - Bölüm 1'de saçma sapan bir sevişme sahnesinin varlığından bahsettim. Ve bu anlattığım şey onların hikayesine uymamış olacak ki hiçbir yer de yayınlanmadı. (Washington Post: Daha doğrusu bahsettiği şey kullanıldı çünkü bunu Pattinson söylemişti fakat onun istediği etkiyi yaratmadı.) Eğer kendinize bir hikaye yaratırsanız ve bu onların kalıplarına uymayan bir şeyse onu görmezden gelirler. O aptal dergileri bilirsiniz.  

O zaman bu hikayeyi anlattığın kişiye tam olarak neden bahsettiğini açıklaman gerekirdi. 

Pattinson: Belki de problem buydu. 

Medya da hakkında çıkan haberleri okuyor musun yoksa onları görmezden mi geliyorsun? 

Pattinson: Bazen görmezden gelemiyorsunuz. Ama hayır onları dikkate almıyorum. Bunun hiçbir şeye yararı dokunmuyor zaten. Onları ciddiye almam bir şeyleri iyileştirmeyecek. 

Twitter'dan öğrendiğime göre 'Şafak Vakti - Bölüm 2' basın konferansında sana sorulan bir soruda 'büyük yapım (franchise)' kelimesinin kullanılması üzerine o kelimeden nefret ettiğini söylemişsin. Buna istinaden ben de şimdi o kelimeyi kullanmamaya çalışacağım. Böylesine bir seri filmde hep aynı dönemde geçen, aynı karakteri oynamak çok büyük bir olay. Bu seri bittiğine göre yakın gelecekte buna benzer bir iş daha yapmak istiyor musun? Son zamanlarda seçtiğin projelere bakılacak olursa farklı bir kulvara doğru ilerliyorsun. 

Pattinson: Çok fazla proje seçtim, anlaşmalar bu yıl yapıldı ama filmleri önümüzdeki yıl çekeceğiz. Ve bazı şeyler değişiyor - film endüstrisi bile çok hızlı değişiyor. Şu aralar yapılabilir tek şey sanki büyük yapımlar/seri filmlermiş gibi görünüyor.
 

Bu arada 'büyük yapım' kelimesini sen kullandın. Ben değil. 

Pattinson: Kullanmam o kelimeden hoşlandığım anlamına gelmiyor (gülüyor). O kelime beni endişelendiriyor çünkü bir kelimeyle fazlasıyla kontrolden çıkabilirsiniz. Yaş aldıkça yaptığım şeyler kişiliğimi yansıtmalı diye düşünmeye başladım. Bunun üzerinde kontrolünüz kalmazsa eğer çıkıp nasıl "Benim buyum, bu da yaptıklarım," diyebilirsiniz ki. Çünkü bu sanat olmaktan çok bir işe dönüşür. Her ne kadar kulağa saçma gelse de; bir iş yapmak isteseydim bir işte çalışırdım. Muhtemelen yakında kendime bir iş* bulmam gerekecek. Belki de tuvalet falan temizlerim ya da başka bir şeyler yaparım.

*ÇN: Burada 'iş' kelimesinden kastı kendinden taviz verip büyük filmlerde oynaması.

Bundan gerçekten şüphe duyarım. Yani tekrardan bir 'büyük yapım'da yer alabilirsin ama bu projenin ne olduğuna bağlı. 

Pattinson: Evet, güçlü bir şey olursa. Mesela Star Wars'a bakın; kimse onu büyük bir yapım/bir seri film olarak adlandırmıyor. 

Şey, aslında adlandırıyorlar. 

Pattinson: Evet ama sadece yeni filmlerden sonra (gülüyor). İlk üç film bir seriydi, büyük bir yapım değildi.  

Konusu açılmışken, birileri bana serinin yeni filmiyle ilgilendiğini söyledi, gerçekten yer alır mıydın? 

Pattinson: Star Wars'da mı? Ah, kesinlikle. Hiç düşünmeden hem de. 

Ya sana Jar-Jar'ı oynamanı teklif ederlerse? 

Pattinson: Aslında ben de tam olarak Jar-Jar gibi biriyim. Jar-Jar'ı neden bu kadar büyüttüklerini anlamıyorum zaten. Geçen gün biriyle serinin ürünlerine ve diğer heyecan verici şeylerine sahip olmaktan bahsediyorduk. Hala bir tane Işın Kılıcı istiyorum. Diğer oyuncak benzeri şeylerden de almalıyım. Büyük serilerin fandomlarının kendilerince bir dünya yaratma fikirlerini seviyorum çünkü o zaman satın alacak çok şey oluyor. 

Alacakaranlık sona erdiğine göre eminim biraz üzüntü hissediyorsundur. Ama aynı zamanda biraz da rahatladın değil mi? 

Pattinson: Evet. Seri o kadar büyüktü ki sanki çok ağır ilerledi gibi hissediyorum. Geriye dönüşün olmaması beni heyecanlandırıyor. Serinin filmleri arasında farklı filmler çektim bu da sanki hayatımın ilerlediğinin belirtisiydi fakat dönüp tekrar bir Alacakaranlık filmi çektiğimde hep en başa dönüyormuş gibi geliyordu. Sürekli sıradan filmler yapmaya başladığınızda başka bir yöne doğru ilerliyorsunuz.
 
ÇEVİRİ: elwiens
Washington Post | RPLife

2 yorum:

  1. hangi sahneymiş o?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle bir sahne yok zaten Robert uydurmuş. Yani gazetecilere yem atmış.

      Sil