2 Nisan 2011 Cumartesi

Style Magazine Röportajı

Jenarasyondaki değişimin ilk örneği Robert Pattinson; 24 yaşında, Hollywood'da yaşayan bir İngiliz, büyük gişe yapan Alacakaranlık’ın solgun yüzlü vampiri Edward Cullen'ı canlandırarak dünyaca tanındı (ve daha da öncesinde Harry Potter serisinde Hogwarts’ın örnek öğrencisiydi) . Şaka yollu kendisinin "önemli olmayan, sadece otellerde yaşayarak dünyayı dolaşan" biri olduğunu itiraf ediyor. Her nasılsa sosyal ağ sayesinde Robert’ı bir yıldıza dönüştüren Facebook kullanıcılarını bile şaşırtan erkeksi bir kimlik yarattı. Bugün onun için önemli bir gün: yeni filmi, Water for Elephants'ın tanıtımını yapıyor. Pattinson, Sara Gruen'in çok satan kitabından uyarlanan, sirkte geçen, melodramatik bir filmin başrol oyuncusu.

Bir gençlik idolüyken şimdi gerçek bir oyuncu olarak sınanıyorsun.

Christoph Waltz ile çalışma fırsatı buldum ve onun karısı Marlena'ya (Reese) aşık oldum. Sirkle seyahat ederken Amerika'nın Hollywood'dan çok uzak bölgelerini ziyaret ettim. Bu filmde, hayatta oldugu gibi, karanlık sırlar var. Ayrıca bu hikayede hayat kurtaran aşk fikri -ki bende inanıyorum- var. Kalitesiz değilim ama romantik bir ruha sahibim.

Kızlarla iyi anlaşıyor musun?

İki kız kardeşle büyüdüm ve kadınlara karşı büyük saygım var. Erdem yoksunu insanlardan nefret ederim ve kendi vücutlarıyla başkalarını etkilemeye çalıştıklarında bu beni sıkar. Benim için seks ve duygular yan yanadır.


Müzisyen yanınız: İnsanlar sizin geceleri arkadaşlarınızla Tom Waits, Van Morrison ve Jeff Buckley dinleyerek geçirdiğinizi söylüyor.

Müzik benim hayata bakış açımın anahtarı. Buckley'nin hayatını oynayabilmek isterdim. Onun sesi, şarkı sözleri bana çok şey kattı. Onun yaratıcılığıyla, varoluşuyla, hatta 1997'de Mississippi'de boğularak ölüşüyle bile ilgileniyorum.


İnterneti ne tür şeyler için kullanırsın?

Pratik bir kullanıcıyım. Geçen yıl ki favori filmim The Social Network'tü. Bir gün Fincher'la çalışmayı çok isterim. Onun yaptığı her şey ilgi çekici ve o gerçekten benim de hayran olduğum en iyi aktöre sahipti: Jesse Eisenberg.

Bay Pattinson, sen bir idolsün. Peki senin idolün kim?

Jack Nicholson. Çok geniş bir kariyeri var ve her zaman karakterlerine sahip. Oysa sonuçta bir çok insan için ben sadece Vampir Edward'ım ama kendi hayatımda ise sadece Robert'ım. Karakterim ve ben aynı saç stilini kullanıyoruz. Ama saçım hakkında kocaman bir paragraf okuduğumda en iyi İngiliz gülüşümle gülüyorum.

Bu arada, seni Londra'dan Hollywood'a getiren neydi?

Zorlayıcı iş perspektifleri. Bir aktör olarak müthiş deneyimlerim yoktu; daha çok model olarak ortaya çıktım sonra sinema geldi. Vanity Fair'da Reese'in oğlunu oynuyordum şimdi ise onun aşığını oynuyorum.

Dürüst olmak gerekirse çok da iyi bir örnek değil.

Evet değil. Aslında ben aktör olmak istediğimden bile emin değildim. Her zaman ya bir müzisyen ya da bir yazar olacağımı düşünürdüm. Ama sonra sinemanın maceracı yanına aşık oldum. Sonra disiplini, etik kurallarını ve diyebilirim ki, hayatıma uygun olan yapıyı bulmama yardımcı olan iç sesi keşfettim.

Ardından şöhret geldi... İnsanüstü bir şöhret: vampir şöhreti... Peki Robert Pattinson kişiliğini sadece şöhretiyle ilgilenen hayranlarından nasıl koruyor?

Ben bir sinemaseverim. Her zaman sevmişimdir. Bu bir tutku. Sinema en önemli, en gerçek iletilişimsel göreve sahip: bize hayal kurduruyor, hayal gücümüzü genişletiyor ve evet, iyi birer insan olmamıza yardım ediyor. Sırf Nouvelle Vague'un yönetmenliğiyle ilgileniyorum diye Fransızca öğrenmeye başladım. Sonradan Hollywood sistemine dahil olmuş olsam da bütün bunlar beni "şöhretli" yapmaz.

Ailen eğitiminde ne kadar etkiliydi?

Arkamda sağlam bir ailem ve iki kız kardeşim var... Lizzie benim gibi müzisyen; evet piyano ve gitar çalıyorum hatta Alacakaranlık için şarkı bile yazdım. Tam bir İngiliz erkeğiyim. Hala Harrodian devlet okulundaki sıradan her zaman meraklı ve fakat kültürel farklılıklara açık, öğrencilik günlerimi hatırlıyorum. Ailem bana gerçekçiliği, sorumluluğu ve herhangi bir histeriye karşı reddi öğretti ve ben asla Londra'lıyım diye kendimi Amerika'lılardan üstün görmedim. Her türlü züppelikten nefret ediyorum; genellikle arkasından ırkçılık çıkıyor.

Hayatın hakkında çok az şey biliyoruz. Bir erkek ve aktör olarak sen kendini nasıl tanımlarsın?

Babam Richard yıllarca araba sattı, Annem ise gösteri dünyasında menajer olarak çalışıyor. Oyunculuğa neredeyse şans eseri olarak okulda başladım ve bir grupta müzik yaptım. Asla çok fazla ayakkabıda ya da kıyafette gözüm olmadı. Asla yüksek sosyete meraklısı olmadım ve olmayacağım da. Çok fazla okudum ve hala okuyorum. Favorilerim Dostoyevski, Nabokov gibi Rus yazarlar. Sürekli bir şeyler okuyorum diye sette benimle dalga geçiyorlar. Bu aralar tekrar favori İngiliz yazarım Martin Amis'i okumaya başladım. Yazarın, kitapları psikoloji ve çağdaş yaşamın olağanüstü hikayeleri üzerine kurulu.
Genç bir aktörden bir süper stara geçişin dönüm noktası neydi?

Ben profesyonel oyuncu olacağım, karakterlerimin kökenine ineceğim ve bu kısa ömürlü işten birşeyleri gerçek kılacağım dediğim zaman o noktaya geldim. Bu bana istediğim hayatı yaşamayı; çevrecilikte aktifliği ve dünyanın bir vatandaşı olmamı sağladı. Şöhret bir ayrıcalık değil, engel. Genellikle çoğu şeyi karmaşıklaştırıyor. Ben bir numaralı otellere, birinci sınıf uçuşlara, modacıların sana bi ton eşya göndermesine ve etraftaki binlerce kıza kanmamaya çalışıyorum...

Herşeye karşı koyabilir misin? Geri çevirdiklerinle kendini tanımlayabilir misin? Dedikodulara karşı duyarsız mısın?

Benim özel hayatım, özeldir. Flörtlerim hakkında asla konuşmam. Kısa ve yüzeysel aşkların adamı değilim. Bayan arkadaşlarla olan ilişkilerim hakkında konuşmam, nasıl ki Kristen Stewart'la çıkan dedikodular hakkıda konuşmuyorsam. Onu takdir ediyorum çünkü o gerçek bir oyuncu, gerçek bir insan. Twilight'taki rolümü almama yardımcı olan şey Kristen'la aramızdaki kimyaydı. İnsanların ne New York'ta ne de Londra'da kiraladığım evlerin resimlerini çekmelerine izin vermiyorum. Los Angeles'tayken genellikle otellerde kalıyorum. Otellerin bilinmeyen odalarında rahatça yaşayabilirsin, özellikle de piyanosu varsa...

Stilini, giydiğin kıyafetleri nasıl değerleniyorsun?

Calvin Klein, İngiliz ayakkabıları, tişörtler ve rahat kotlar giymeyi seviyorum. Her zaman James Dean'in görünüşünden etkilenmişimdir. Dün zerafet gelenekseldi bugün ise bireysel. Belki de bir denge bulmalıyız.

Dünya turunda aklındada kalan bir gezi?

Gözde mekanlara seyahat yapmamayı tercih ediyorum, daha çok güzel dinlenme tesisleri seçip, Amerika'nın kuytu köşelerinde kafeler bulan, güzel mekanlar seçmeyi bilen arkadaşlarımla öğrenciler gibi araba yolculukları yapmayı seviyorum. Twilight'ın hayatın tamamı olmadıgını bana öğreten normal insanlarla. Ayaklarımı yere sağlam basmak için geziyorum.

Peki gerçek dünyayla ilgileniyor musun?

Ben hala çevreci politika ve hayvanlarla, tercihen paparazinin beni takip etmedigi zamanlarda, ilgileniyorum. Bir köpeğim var, benim gerçek hayat arkadaşım, bu asla bir fotoğraf çekiminde olmayacak. Tüm bu hayvan huzuru meselesi kalbimin içinde; WFE'de çok fazla farklı yerlerde çalışmak gerçekten zevkliydi. Yani hayatımda demokratik ve liberal anlayışa sahibim.

Terbikler. Fakat bunun senin gibi ünlü bir aktör için süper-ciddi bir tavır olduğunu düşünmüyor musun?

Bu benim, sadece ben. Gündelik ilişkilerle ilgilenmiyorum. İnsanları tanımam gerek, burada varoluşsal bir açıklama yapmıyorum. Basitçe iki ya da üç çocuklu bir aile istiyorum. Eğlenceli değil, değil mi? Sadece filmlerimden beni tanıdıklarını sanan insanlardansa hayvanlarla konuşabilmeyi isterdim.

Cosmopolis, Cronenberg’in DeLillo’nun romanından uyarlanan 9/11 öncesi Amerika yolculuğu filmi gerçekten çok ciddi olacak.

Çağdaş bir adamı oynuyorum; hırs, heves, yeraltı korkusu... Harika bişey.

Dergi taramaları;

imagebam.com imagebam.com imagebam.com
imagebam.com imagebam.com imagebam.com

Kaynak | Kaynak | İtalyanca'dan Çeviri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder