27 Mart 2011 Pazar

Entertainment Weekly Röportajı

Robert Pattinson Alacakaranlık'ın Ötesinde

Pattinson, I Am Legend'ın yönetmeni Francis Lawrence'ın yeni filmi Water for Elephants'ı kabul edeşinin çok da zorlandığı bir karar olmadığını söylüyor, Alacakaranlık sonrası kariyerini dikkatlice değerlendiriyor ve bir şeyin olacağı varsa olur diyor. "Bazı şeyleri tahmin etmek imkansız," deyip iç çekiyor ardından sırıtıyor, “Kötüyse eğer üzerine sifonu çekersiniz.” Yoğun emekler sonunda çekilen son iki Alacakaranlık filmleri, Şafak Vakti: Bölüm 1 & 2 (Kasım 2011-2012'de vizyona girecek) bittikten sonra, Nisan sonunda Juliette Binoche ve Paul Giamatti ile David Cronenberg'in Cosmopolis'ini çekmeye başlayacak. "Robert inanılmaz bir iş ahlakı olan çok yoğun çalışan biri," diyen Witherspoon. "Hiç bir zaman şikayet etmez. Asla. Ki şikayet etmek aktörler arasında yaygın bir şeydir. Onlar her zaman şikayet ederler. Özelliklede erkekler!" diye ekliyor.

Twilight hayranları şu bilmekten mutlu olacaklar ki oda Pattinson ekranda göründüğü gibi hem ağır başlı hem de yakışıklı. Ama aynı zamanda canlandırdığı bu karamsar karakterler onları şaşırtmamalıda. O aslında konuşkan ve her şeye gülebilen biri –Alacakarnlık’ın fenomen haline dönüşmesinden sonra oluşan bu aşırı ilgiye (“Bunun hala bir hikaye değeri var mı? Çok sıkıcı.”), Şafak Vakti’nin karanlık yanına değinirken (“Bu garip bir hal almaya başlıyor.”), ve en çok da kendi hakkında konuşurken. “Kocaman şişman birini oynamaktan çok hoşlanırdım,” diyor, Edward Cullen dönemi sona erdiğinde farklı görüneceğini tasarlayarak. Hiç şüphesiz bu onun daha çok sevileceği anlamına geliyor.

Entertainment Weekly: Water for Elephants'da sen ve fil Tai arasında çok özel bir bağ vardı, yarın gerçekleştireceğimiz fotoğraf çekiminde seni hatırlayacağını düşünüyor musun?

Robert Pattinson: Bilmiyorum ama hatırlamayacağından korkuyorum. Hatırlarsa eğer çok çok mutlu olacağım.

EW: Sette çok fazla hayvan vardı bu nasıl bir şeydi?

RP: Gerçekten korkunç olabilirdi. Kafesler ve parmaklıklar çok genişti, ve hayvanlar neredeyse kollarının tamamını dışarıya çıkarabiliyordu. Set ekibinin kameralarına saldıran kaplanlar vardı. Ama Christoph gibisini hiç görmedim! Karakterine büründüğünde, bir şekilde korkuyu arkada bırakıp doğruca dışarıya doğru atlayan kaplanların ayağının dibine kadar tek bir ürküntü bile hissettirmeden gidiyordu. Ve ben aynen şöyle, "Bu oyunculuk değil, bu şizofrenik bi durum" diyordum. [Gülüyor] “Bu çılgınlıktı, çünkü ben gerçekten çok korkmuştum.

EW: Ve gelelim insan olan oyuncu arkadaşlarına. Reese’le çalışmak nasıldı?

RP: Onun hakkında söyleyebileceğim ilk şey, gerçekten çok iyi biri. Bilmiyorum o bunun için bir çaba harcıyor mu ama onun bu iyi havası bütün sete yansıyordu. Reese sette olmadığında etraftaki her şey tümden farklılaşıyordu. Bütün çocuklar ve hayvanlar onun çekimine kapılmış durumdaydı. Bu benim işimi oldukça kolaylaştırdı, tek yaptığım onun bu görkemli işini seyredip ve Jacob'ın o andaki reaksiyonlarını yansıtmaktı. Reese inanılmaz soğukkanlı, hiçbir zaman sinir bozucu olmuyor. Tanrım sanırım yanlış bir kelime seçimi yaptım değil mi?



EW: 2004 yapımı Vanity Fair'de Reese'in oğlunu oynuyordun, ama senin sahnelerin son anda filmden çıkarıldı.

RP: Evet benim büyük çıkışım. Bu ben ve arkadaşımın ilk işiydi ve birbirimize yakın sahneler çektik. Beraber filmin galasına gittiğimizde anladık ki onun sahneleri filmdeydi ama benimkiler yoktu. Bana söylemeyi unutmuşlar. Ondan sonraki 5 yıl boyunca arkadaşımı kıskandım.

EW: Sen ve Reese o zamanlardan birbirinizi hatırlıyor muydunuz?

RP: Tabi kesinlikle. Aslında hayır. Ne hakkında konuştuğumdan emin aslında ama onunla sadece iki gün çalıştım ve tek hatırladığım Reese'in bana karşı çok sevecen olduğuydu. Ne yapacağımı bilemez halde, inanılmaz korkmuş durumdaydım. Rolümü unuttuğum tek zamandı ve bu beni çok korkutmuştu. Bunun bir daha olmasına asla izin vermedim. Bir sahne çekiyorduk ve Reese'in ağlaması gerekiyordu, sahneyi çekmeye başladığımızda her yerde gözyaşları vardı ve kafamdaki hiçbir şeyi hatırlayamamıştım. Sonra yönetmen "kestik" dediğinde Reese'in artık ağlamadığını fark ettim ve o anda ona aynen şöyle "Bunu nasıl yapıyorsun? Bu haksızlık. Bunu bende yapmak istiyorum" demiştim.

EW: Daha iyiye doğru gittiğini hissediyor musun? Ya da en azından her filmde biraz daha güvenin artıyor mu?

RP: Öyle sanıyorum. Yorgunluğun bu konuda yardımı büyük. Bilinçaltım bir bulutmuşçasına sürekli zihnimi kaplıyor, çünkü dramatik bir çocuk olarak büyümedim. Geçen yılın başında Bel Ami’yi çekmeye başladığımızda, çok fazla prova yapıyorduk ve sürekli vücut dilini kullanmaya yönelik çalışmalar yaptık. Bunu bütün o diğer aktörlerin önünde yapmak beni utandırıyordu. Ama onlar tam tersine çok rahattılar. Kendimi kocaman bir moron gibi hissetmiştim.

EW: Diğer aktörlerin gerçekten rahat olduklarını düşünüyor musun yoksa numara yapmayı çok mu iyi öğrenmişler?

RP: Gerçekten rahatlar, diye düşünüyorum. Diğer aktörleri izliyordum da yönetmen “Sadece etrafta bağırarak koşun!” diyordu. Ve bense, “Imm, hiç sanmıyorum!” [Gülüyor] İnsanlar çığlık atıyorlardı ve bunu severek yapıyorlardı. Ben ise, “Bunu nasıl sevebiliyorsunuz?” diyordum. Bunu sevebilmeyi isterdim. Fiziksel özelliklerimle barışık olmak isterdim. Sürekli kendi ayağıma dolanıp düşecekmişim gibi hissediyorum.

EW: Alacakaranlık serisini nerdeyse bitirdiniz. Şafak Vakti: Bölüm 1&2’nin çekimleri bitmek üzere. Çok uzun zamandır çekim yapıyorsunuz.

RP: Doğrusunu söylemek gerekirse bunu bütün bir hayatım boyunca yapmışım gibi hissediyorum. [Gülüyor]

EW: Son iki filmde çok fazla çılgınca şey oluyor –yarı vampir bebeğin dehşet verici doğumu gibi şeyleri kapsıyor.

RP: [Kopar] İlginç ve tuhaf şeyler dönüyor, ve bu baya baya bir garip. Aynı zamanda harika. Film büyük bir popülariteye sahip, tuhafça yaratılmış ve pek de alışılagelmemiş bir hikaye. Bu bir korku filmi. Birkaç sahne izledim ve bu film nasıl 13+ olacak bilemiyorum… tabii filmden her şeyi çıkarmazlarsa. [Gülüyor]

EW: Aynı zamanda Harry Potter’ın sonu da karanlık bir hal alıyor.

RP: Ama bu Harry Potter’ın içeriğinden bekleyebileceğiniz bir şey. Fakat bizim filmde kilit nokta hikayenin tuhaf ve son derece rahatsız edici yanı. [Gülüyor] Ne gibi bir reklam sloganıyla ortaya çıkacaklar bilmek isterdim.

EW: Sen, rol arkadaşların ve set ekibi serinin bitişini nasıl kutlayacaksınız?

RP: O dönemde Water for Elephants’ın tanıtım turlarına katılmam gerekiyor.

EW: Karanlık bir filmden çıkıp başka bir filmin promosyonlarına katılmak çok garip olmalı.

RP: Birkaç hafta önce birkaç röportaj verdim ve orada şöyle demiştim, “Ah, evet bu adam bir fili hamile bırakıyor ve o fil bir panda doğuruyor.” [Gülüyor] Bu film vampir ve beyzbol oyuncusu olan bir filin hakkında. Water for Elephants tek bir nedenden dolayı benim için rahatlama demekti, o da bütün o vampir makyajından ve lensleren kurtulmuştum… Tanrım, onları son kez gördüğüm zaman mutlu olacağım.

EW: Çok rahat değilsin sanırım?

RP: Açıkçası bir yerlerden plastik patlayıcı elde etmek istiyorum. O lensleri bir araya getirip öldürmek istiyorum. Bu benim için çok utanç verici –onca yıldan sonra her sabah yapılan bir işlem. Herkes nasıl kullanılacağını çözdü ve her seferinde iki kişi beni tutmak zorunda kalıyor, çünkü ben bunu kendi kendime yapamıyorum.

EW: Water for Elephants’ın basın turlarından sonra doğruca David Cronenberg’in Cosmopolis’ine mi başlayacaksın?

RP: Evet, çok heyecanlı ve sevinçliyim. Hazırlık için vaktim olmadı, filmin senaryosunun yarısı Don DeLillo’un aynı adlı kitabındaki diyaloglardan oluşuyor. Vücudumun şeklini biraz değiştirmem gerekiyor. Hani şu tüm dünyanın hakimi benim diye dolanan tiplerden birini canlandırıyorum. Fazladan sadece %6 yağ barındırabilirim ki bu da demektir ki %70 yağ kaybetmem gerekiyor. [Gülüyor]

EW: Ee o zaman spora gitme vaktin gelmiş.

RP: Sadece birayı bıraksam tamamdır. Bu benim tek dezavantajım. Şafak Vakti’ne başladığımızda çıplak olmam gerekiyordu, çünkü filmde üstsüz sahnelerim olacaktı. Bu yüzden vücudumu forma sokmaya başladım. Bu çok deliceydi, sanki bu biriyle bir şey hakkında konuşabileceğim tek şey haline gelmişti. Böyle olunca bende şöyle diyordum, “Bunu sürekli yapacağım ve sonraki çekeceğim film her ne olacaksa çıplak olabileceğim bir şey olacak.” Ve sonra üstsüz olduğumuz son sahneyi çekmemizin hemen ardından sürekli yemeye başladım. Üstsüz çekeceğim son bir sahne kaldığını fark etmemiştim ve siz beni o sahnede şöyle görebilirsiniz (yanaklarını ve karnını içine çekiyor.)

EW: Sana hiç bir komedi senaryosu gönderildi mi? İnsanlar bunun farkında mı bilmiyorum ama sen çok birisin.

RP: Bu çok garip. Komedi korkutucudur. Birkaç tane elime geçti, çoğu da çok iyi komedyenler tarafından yazılmıştı. Gerçekten çok sevdiğim üç komedi hikayesi okudum ama menajerim bunu yapmama asla izin vermez. [Gülüyor]

EW: Neden?

RP: Çünkü komedi bana uzak bir şey. [Gülüyor]

EW: Tamamen yeni bir başlangıç olamaz mı?

RP: Aslında bu benimde komedi yapmak istemem sebebim. Yani bu işi yapabilmemin tek yolu.

EW: Ama Alacakaranlık serisi bittiği andan itibaren istediğin her şeyi yapamaz mısın?

RP: Yapabilirim tabii. Ama aynı zamanda, ben insanların inanılmaz şekilde değişken bir hayatı olduğunu düşünüyorum, ve sen asla gerçekten bir izleyicinin ne istediğini veya bir kariyeri sürdürmenin nasıl olduğunu tahmin edemezsin. İyi olabileceğini düşündüğün şeyleri yapmaktan başka. Genel olarak bu iyi şeyler herkesin nefret ettiği şeylerdir.

EW: Yeterli güvenceye sahip olduğuna inanıyorum, böylece istediğin o birkaç şeyi yapabilirsin.

RP: Biliyorum, ama siz sonra birdenbire stüdyoya sürünerek dönüp, “Lütfen, lütfen, lütfen! Her şeyi yapacağım, düşündüğünüz o [aptalca] romantik-komedileri bile yapacağım!” dersiniz. [Güler]

EW: Bu günlerde Açlık Oyunları oyuncu seçme çalışmalarında Alacakaranlık benzeri bir heyecan yaşanıyor. Bunu komik buluyor musun? Kitapları biliyor musun?

RP: Kitaplarla geçen yıl tanıştım ama bu serinin dünyadaki en muazzam şey olduğunu fark etmemiştim. Çok iyiler! İyi bir film olacak.

EW: Şu anda yaşananları bildikten sonra bile tekrardan böyle büyük bir yapımın içinde yer alır mıydın?

RP: Alırdım. Ama daha çok bilgilenmek isterim. Böyle büyük bir yapımın bir parçası olmak korkunç… şey korkunç değil aslında… hayır, korkunç ama sizin anladığınızdan çok çok daha büyük, bir şeylerden vazgeçmek çok zor. Aynı şeyi canlandırdığında arada farklı bir şeyler yapamazsın. Bu durum sizin yaratıcılığınızın bir kısmını alıp götürür.

EW: Yapacağın projeleri seçerken kimden fikir alırsın?

RP: Menajerime ve onun fikirlerine güveniyorum. Birde aileme tabii, hemen hemen bütün senaryoları annemle babama gönderirim. Kız kardeşlerime de. Hep aynı kişiler yani.

EW: Senin için ev neresidir? Los Angeles da evinde gibi hissediyor musun?

RP: Bazen. Los Angeles’tan ayrıldığımda biraz özlediğimi söyleyebilirim. Ama her hangi bir şehir olabilir, sadece 2 aylık bir yaşam sürem var, sonra paranoya başlıyor. Burada bir ev alırsam eğer, onu keşfetmek için bekleyeceksiniz. Bir evim olmasından hoşnut olurdum ama tüm zaman boyunca da korku içinde yaşardım. Sabit olarak birilerinin bana gelip bazı şeyleri alacağını düşünüyorum.

EW: 2012 yılında Alacakaranlık serisi tamamen bittiğinde normal hayata başlayacağını düşünüyor musun?

RP: 2012’de bitecek olması çok garip. Bu dünyanın biteceğini söyledikleri yıl. Ama, ımm, bilmiyorum. Pek çok kişinin bizi tanımasındaki etkenin dergi ve o tür şeyler olduğunu düşünüyorum. Bütün dedikodu hikayeleri Alacakaranlık ile bağlantılı, seri bittiğinde ellerinde reklam yapmak için bağlantı kuracak bir şey kalmayacak ve o zaman bunun sona ereceğini düşünüyorum. Çünkü korkunç şekilde sıkıcı bir hayatım var.

Dergi taramaları;

imagebam.com imagebam.com imagebam.com
imagebam.com imagebam.com imagebam.com

Kaynak
| Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder