20 Eylül 2011 Salı

Flashback: Elle Amerika Röportajı



ELLE: Bel Ami nasıl bir roman?

RP: Mükemmel. Favorilerimden biri. Senaryo da çok iyi, Duroy biraz farklı.

Duroy kitapta biraz sinik bir karakter. Bildiği her şeyin yanlış olduğunu anlıyor ve sonunda ağırbaşlı biri oluyor. Hayatını bir yalan üzerine kurduğunu fark ediyor ve bu onu çok sinirlendiriyor. Öyle ki her şeyi yakıp yıkmak istiyor ve bu ona keyif veriyor sonunda en nefret ettiği şeye dönüşüyor: boktan bir adama.

ELLE: Masum bekar biri olmak yerine kadınları parmağında oynatan bir adamı oynamak eğlenceli miydi?

RP: Kesinlikle. Para için kadınları kandıran bir adamı oynamak (Alacakaranlık epeyce fazla bayan izleyicisi göz önüne getirilince) oldukça komikti. Bir filmde hiç duymayacağınız şu fikri sevdim: kötü adam herkesi sırtından bıçaklar ve sonunda her şeyi kazanır.

ELLE: O zaman adi bir gazeteciyi oynamaktan keyif aldın?

RP: Onun bir dedikodu yazarı olarak işe başlayıp çok bayağı bir şekilde aynı hikayeleri kullanıp isimleri değiştirerek iş yaptığı kısmı seviyorum. Bunun hala geçerli ve çok gerçek olduğunu düşünüyorum.

ELLE: Bir ara senin hamile olduğuna dair haberler yapılmıştı.

RP: Evet, bir iki sene önceydi. Doğruydu da.

ELLE: Son zamanlarda gazetecilerle bu tarz garip şeylere denk geldin mi?

RP: Bir gün bir grup paparazzi tarafından takip ediliyordum. Arabamı yolun ortasında durdurdum ve “buradan ayrılmayacağım ve size cevap da vermeyeceğim,” demenin en iyi yöntem olacağını düşündüm. Bu duruma çok sinirlendiler çünkü sürekli aynı açıdan fotoğraf çekemezlerdi. Venice’ydaydık ve uyuşturucu satıcılarını arabamıza doğru yönlendirmeye çalıştılar. Bu sanki… Aman Tanrım, manyakça.

ELLE: Alacakaranlık imajını yok etmek için hiç bir şeyler yapmayı hayal ettin mi?

RP: Bütün bunlar durulduğu zaman etrafta hiç paparazzi kalmayacak  –bir 15 yıl sonra veya onun gibi bir şey- işte o zaman etrafımda fotoğrafımı çekmeye çalışacak sadece bir tane paparazzi kalacak ve ben ona haddini bildireceğim. Demek istediğim fotoğraflarım değersiz olacak ve ben bütün paramı tüketmiş olacağım o zaman beni dava edemeyeceksin.

ELLE: Senin fikrin 45 yaşına geldiğinde serinin çizgi romanları için düzenlenen buluşmalara katılıp Alacakaranlık fanlarıyla poz vermek mi?

RP: Gerçekten iyi olabilirdi – eğer başka sorumluluklarım olmazsa ya da eğer bu kariyerimi hiçbir şekilde etkilemezse. Bunun gibi bazı şeyleri Harry Potter zamanında yaptım, işsiz olduğum zamanlardı. O tür etkinlikler çok eğlenceli oluyor ve çok fazla garip kişi katılıyor.

ELLE: Ölüme yakın olduğun deneyimler yaşadın mı hiç?

RP: Evet, çok fazla. Dünyanın en berbat sürücüsüyüm. Ne zaman arabaya binsem ailemi arayıp onlara veda ediyorum.

ELLE: Yüzde kaçının kötü biri olduğunu düşünüyorsun?

RP: Çok fazla olduğunu düşünmeye başladım -%40 gibi. Fazla abartıyorum sanırım %3 gibi ve bu utandırıcı.

ELLE: Maupassant’den bir alıntı: “Yaşamın özü evrensel sıkıntıların gölgesindeki kadın vücudunun gülümsemesidir” Fikirlerin nedir?

RP: Kesinlikle çok gerçekçi bir alıntı. Kadın vücudu oldukça mucizevi bir şey.

ELLE: Bu geceyi unutulmaz kılmak için ne gerekir? İstediğin bir şey.

RP: Küçük bir köpek aldım, yani köpeğimle birlikte çok kadınsı bir gece geçireceğim. Kulağa uyduruyormuşum gibi geliyor.

ELLE: Gençken hayallerindeki kadın kimdi?

RP: Kate Moss hakkında her zaman takıntılıydım. Yatak odamın duvarında Linda Blair ve Kate Moss posteri vardı. Jane Fonda da her zaman sevdiğim biriydi. Başka? Ellen Burstyn.

ELLE: O günlerde hiç utandığın şeyler oldu mu?

RP: Eğer sürekli insan içinde olursanız hiçbir şey hakkında utanmazsınız diye tahmin ediyorum. Ama dans etmek ben en büyük korkumdu –denemedim bile. Bu sanki “Hadi dans edelim!” “Hayır, yapamam,” gibiydi. Kendim için özgür şekilde yapabiliyorum ama kimse izlememeli. Böyle düşününce iyi bir dansçıyım.

ELLE: Yönetmen Chris Weitz (Yeni Ay) bir keresinde seni “kitap kurdu” ve “iyi anlamda... garip biri” olarak tanımladı.

RP: Sanırım garip olmaya alışkınım. Kendini çok fazla anlattığında düşünmeye başlıyorsun. Tanrım ne kadar sıkıcısın. Ve ne kadar düşünürsen o kadar sıkılıyorsun ve sıkıcı biri oluyorsun. Kendim hakkımda çok fazla konuşuyorum.

ELLE: Robsessed belgeselini izledin mi?

RP: Çoz azını izledim çünkü biri bana “Bütün arkadaşlarınla röportajlar yapılmış ve hepsi senin hakkında konuşuyor,” dedi ve ben “Ne yapıyor?” Ve sonra izledim. Benim arkadaşım, benimle tanışmış, ve beni tanıyan kişiler gibi davranan bu insanlar aslında benimle hiç tanışmamış sadece güvenilirliklerini bir çırpıda yok eden bir nevi ünlü kişiler. En sinir bozucu şey de bu şeyin iTunes’da yayınlanması ve benim bütün yorumlara bakmış olmam. Neredeyse her yorumda “Kim bu kendi hakkında belgesel yapan aptal? Bu kim olduğunu sanıyor?” gibi şeyler vardı.

ELLE: Senin için kullanılan en çok hangi tanımdan sıkıldın?


RP: “Efkârlı” tanımını hiçbir zaman anlamadım. Bundan sıkıldım.

ELLE: Peki o tanımı neyle değiştirmek isterdin?

RP: Efkârlanmış. “Rob Pattinson efkarlanmış görünüyor.” Efkarlanmış: efkarlı olmayı bitirmişsin gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder