ELLE: Bel Ami nasıl bir roman?
RP: Mükemmel. Favorilerimden biri. Senaryo da çok iyi, Duroy
biraz farklı.
Duroy kitapta biraz sinik bir karakter. Bildiği her şeyin
yanlış olduğunu anlıyor ve sonunda ağırbaşlı biri oluyor. Hayatını bir yalan
üzerine kurduğunu fark ediyor ve bu onu çok sinirlendiriyor. Öyle ki her şeyi
yakıp yıkmak istiyor ve bu ona keyif veriyor sonunda en nefret ettiği şeye
dönüşüyor: boktan bir adama.
ELLE: Masum bekar biri olmak yerine kadınları parmağında
oynatan bir adamı oynamak eğlenceli miydi?
RP: Kesinlikle. Para için kadınları kandıran bir adamı
oynamak (Alacakaranlık epeyce fazla bayan izleyicisi göz önüne getirilince)
oldukça komikti. Bir filmde hiç duymayacağınız şu fikri sevdim: kötü adam
herkesi sırtından bıçaklar ve sonunda her şeyi kazanır.
ELLE: O zaman adi bir gazeteciyi oynamaktan keyif aldın?
RP: Onun bir dedikodu yazarı olarak işe başlayıp çok bayağı
bir şekilde aynı hikayeleri kullanıp isimleri değiştirerek iş yaptığı kısmı
seviyorum. Bunun hala geçerli ve çok gerçek olduğunu düşünüyorum.
ELLE: Bir ara senin hamile olduğuna dair haberler
yapılmıştı.
RP: Evet, bir iki sene önceydi. Doğruydu da.
ELLE: Son zamanlarda gazetecilerle bu tarz garip şeylere
denk geldin mi?
RP: Bir gün bir grup paparazzi tarafından takip ediliyordum.
Arabamı yolun ortasında durdurdum ve “buradan ayrılmayacağım ve size cevap da
vermeyeceğim,” demenin en iyi yöntem olacağını düşündüm. Bu duruma çok
sinirlendiler çünkü sürekli aynı açıdan fotoğraf çekemezlerdi. Venice’ydaydık
ve uyuşturucu satıcılarını arabamıza doğru yönlendirmeye çalıştılar. Bu sanki…
Aman Tanrım, manyakça.
ELLE: Alacakaranlık imajını yok etmek için hiç bir şeyler
yapmayı hayal ettin mi?
RP: Bütün bunlar durulduğu zaman etrafta hiç paparazzi
kalmayacak –bir 15 yıl sonra veya onun
gibi bir şey- işte o zaman etrafımda fotoğrafımı çekmeye çalışacak sadece bir
tane paparazzi kalacak ve ben ona haddini bildireceğim. Demek istediğim
fotoğraflarım değersiz olacak ve ben bütün paramı tüketmiş olacağım o zaman
beni dava edemeyeceksin.
ELLE: Senin fikrin 45 yaşına geldiğinde serinin çizgi
romanları için düzenlenen buluşmalara katılıp Alacakaranlık fanlarıyla poz
vermek mi?
RP: Gerçekten iyi olabilirdi – eğer başka sorumluluklarım
olmazsa ya da eğer bu kariyerimi hiçbir şekilde etkilemezse. Bunun gibi bazı
şeyleri Harry Potter zamanında yaptım, işsiz olduğum zamanlardı. O tür
etkinlikler çok eğlenceli oluyor ve çok fazla garip kişi katılıyor.
ELLE: Ölüme yakın olduğun deneyimler yaşadın mı hiç?
RP: Evet, çok fazla. Dünyanın en berbat sürücüsüyüm. Ne
zaman arabaya binsem ailemi arayıp onlara veda ediyorum.
ELLE: Yüzde kaçının kötü biri olduğunu düşünüyorsun?
RP: Çok fazla olduğunu düşünmeye
başladım -%40 gibi. Fazla abartıyorum sanırım %3 gibi ve bu utandırıcı.
ELLE: Maupassant’den bir alıntı: “Yaşamın özü evrensel
sıkıntıların gölgesindeki kadın vücudunun gülümsemesidir” Fikirlerin nedir?
RP: Kesinlikle çok gerçekçi bir alıntı. Kadın vücudu oldukça
mucizevi bir şey.
ELLE: Bu
geceyi unutulmaz kılmak için ne gerekir? İstediğin bir şey.
RP: Küçük bir
köpek aldım, yani köpeğimle birlikte çok kadınsı bir gece geçireceğim. Kulağa uyduruyormuşum
gibi geliyor.
ELLE: Gençken hayallerindeki kadın kimdi?
RP: Kate Moss hakkında her zaman takıntılıydım. Yatak odamın
duvarında Linda Blair ve Kate Moss posteri vardı. Jane Fonda da her zaman
sevdiğim biriydi. Başka? Ellen Burstyn.
ELLE: O günlerde hiç utandığın şeyler oldu mu?
RP: Eğer sürekli insan içinde olursanız hiçbir şey hakkında
utanmazsınız diye tahmin ediyorum. Ama dans etmek ben en büyük korkumdu
–denemedim bile. Bu sanki “Hadi dans edelim!” “Hayır, yapamam,” gibiydi. Kendim
için özgür şekilde yapabiliyorum ama kimse izlememeli. Böyle düşününce iyi bir
dansçıyım.
ELLE: Yönetmen Chris Weitz (Yeni Ay) bir keresinde seni “kitap kurdu”
ve “iyi anlamda... garip biri” olarak tanımladı.
RP: Sanırım garip olmaya alışkınım. Kendini çok fazla
anlattığında düşünmeye başlıyorsun. Tanrım
ne kadar sıkıcısın. Ve ne kadar düşünürsen o kadar sıkılıyorsun ve sıkıcı
biri oluyorsun. Kendim hakkımda çok fazla konuşuyorum.
ELLE: Robsessed belgeselini izledin mi?
RP: Çoz azını izledim çünkü biri bana “Bütün arkadaşlarınla
röportajlar yapılmış ve hepsi senin hakkında konuşuyor,” dedi ve ben “Ne
yapıyor?” Ve sonra izledim. Benim arkadaşım, benimle tanışmış, ve beni tanıyan
kişiler gibi davranan bu insanlar aslında benimle hiç tanışmamış sadece
güvenilirliklerini bir çırpıda yok eden bir nevi ünlü kişiler. En sinir bozucu
şey de bu şeyin iTunes’da yayınlanması ve benim bütün yorumlara bakmış olmam.
Neredeyse her yorumda “Kim bu kendi hakkında belgesel yapan aptal? Bu kim
olduğunu sanıyor?” gibi şeyler vardı.
ELLE: Senin için kullanılan en çok hangi tanımdan sıkıldın?
RP: “Efkârlı” tanımını hiçbir zaman anlamadım. Bundan
sıkıldım.
ELLE: Peki o tanımı neyle değiştirmek isterdin?
RP: Efkârlanmış. “Rob Pattinson efkarlanmış görünüyor.”
Efkarlanmış: efkarlı olmayı bitirmişsin gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder