KS: Bella'nın vampir yanını yansıtmak için inanılmaz heyecanlıydım. Sadece görünümü için de değil, insanlar vampir görüntüsü konusunda takıntılılar biliyorum. Ama gerçekten, Bella kesinlikle benim favori vampirim, diğerleri arasında en çok onun gücünü seviyorum. Aslında öylesine muazzam bir gücü olduğunu bile fark etmiyor çünkü kendine güveni yok. Hatta öyle ki gücüyle dalga bile geçiyor. Vampir olduktan sonra kendine hakimiyeti serideki en havalı güçlerden biri bence. Ayrıca görünmez bir çeper gibi olan kalkanını geliştirmeyi öğreniyor, o kalkanın içine adımını atan herkesi diğer vampir güçlerinden koruyabiliyor ve o güçler onu etkileyemiyor. Edward'ın onun aklını okuyamamasının sebebi de bu. Fakat sonunda her şey rayına oturmaya başlıyor; neden her şeyin bu kadar zor olduğu, neden birbirlerine doğru çekildikleri ve neden Bella'nın, Edward'a hep gizemli geldiği... artık hepsinin bir açıklaması var. Ve bu gerçekten çok ilginç.
'Şafak Vakti - Bölüm 2' Edward için mutlulukla ve babalık duygusunun iyi yönde yarattığı psikolojik etkiyle başlıyor...
RP: Evet. Film çok mutlu bir anla başlıyor (gülüyor). Bütün sıkıntılar iyi bir neticeyle sonlanıyor. Bella gayet sorunsuz bir şekilde vampire dönüşüyor. Tek sorun Bella'nın vampir olarak kendine nasıl hakim olacağı endişesi. Herkes çıldıracak mı acaba diye korkuya kapılıyor. Çünkü vampirliğinin ilk safhasından itibaren Bella bütün Cullenlar'ın toplamından daha güçlü konumda. Fakat hemen anlıyoruz ki diğer yeni doğan vampirlere oranla kendine inanılmaz derecede hakim. Yani çok mutlu bir başlangıç. Edward'a gelecek olursak, bir çocuğu var ve bence artık sadece kendini düşünmüyor oluşu tarif edilemez bir olay. O artık kendisini, Bella'yı ve Renesmee'yi bir bütün olarak düşünüyor. Yani farklı bir karakter haline geliyor, sanırım biraz büyüyor. Sadece kendine odaklı yaşamayı bırakıyor.
Bu filmin hikayesinin en büyük parçası Renesmee ve tabii bir de Bella'nın gelişimi...
KS: Evet. Renesmee gerçekten çok özel bir çocuk. Kendine has bir iletişim yöntemi var. Söylemek istediklerini duygu alışverişiyle aktarabiliyor. Bella'yla bu şekilde iletişim kuruyor. Bunlara şahit olmak çok hoş çünkü Renesmee çabuk gelişiyor ve siz, çocuğuyla normal şartlarda kurabileceği iletişimden çok daha fazlasını kurabilen bir anneyi görüyorsunuz. Eminim her anne bebeğiyle iletişim kurduğunu hissediyordur fakat Bella ve Renesmee gerçekten birbirleriyle mistik bir şekilde iletişim kuruyorlar. Bunu gözlerimle görmek için can atıyordum.
Renesmee rolündeki Mackenzie Foy ile karşılıklı oynamak nasıldı?
RP: Mackenzie muhteşem biri. O yaşta bir çocuğa göre oldukça serin kanlı, akıllı ve yetenekli. Çok zorlu çekimler yapmak mecburiyetindeydi çünkü o, bütün diğer farklı yaşlardaki Renesmeelerin yüzünü canlandırıyordu, ki bu da bırakın ilk defa bir filmde oynayan küçük bir kızı, bir aktör için bile çok ama çok zor bir şey. Ama Mackenzie çok eğlenceli biri, bize hayat hakkında çok şey öğretti; mesela insanlara karşı nazik olmayı. Oldukça profesyonel bir kız ve yanında küfür kavanozunu taşımayı da seviyor. Benden ve Kristen'dan oldukça iyi para kopardı (gülüyor).
KS: Mackenzie'yle çalıştığımız için çok şanslıydık. İyi oyuncularla birlikte çalıştığınızda her şey çok daha gerçekçi ve doğal gelir, siz de bu durumdan iyi şekilde etkilenirsiniz ve sonunda her şey oluruna varır. Mackenzie çok akıllı bir kız ve bu işi yapmayı seviyor. Asla odağını kaybetmiyor, eminim ki bir sonraki sahnenin ne olduğunu setteki pek çok aktörden daha iyi biliyordu. İnanılmaz derecede cool biri ve kızımı oynadığı için çok gururluyum (gülüyor).
Jacob ve Renesmee arasında olanları Edward gayet iyi anlamış görünüyorken Bella, bu etkileşimden tamamen bihaber mi?
RP: Bella henüz çocuğunu görmemişken Jacob'ın onu görmesi ve mühürlenmesi açıkçası Cullen ailesinde de pek çok probleme yol açtı. Edward, Jacob'ın aklını okuyabiliyor, mühürlenmenin nasıl bir şey olduğunu az da olsa anlıyor ve açıkçası Jacob'ın genlerindeki çekim olmasa bir bebeğe ilgi duyamayacağının da farkında (gülüyor). Yani Edward, Bella'dan daha anlayışlı bu konuda. Bella tamamen içgüdüleriyle hareket ediyor.
Seri boyunca diğer vampir ve kurt adamların vahşi ve hayvansı yanlarına şahit olduk ve şimdi Bella cephesinde bunu tekrar yaşıyoruz. O, vampirlikle birlikte gelen vahşi doğasını annelik içgüdüleriyle korumacı bir yapıya dönüştürüyor.
KS: Taylor'ı fırlatıp atmak çok eğlenceliydi, çünkü Taylor atlayıp zıplama konusunda oldukça iyi olduğundan onu incitme korkusu yaşamadım, onu ormana fırlatmak güçlü hissetmemi sağlıyordu (gülüyor). O sahnenin en güzel yanlarından biri de bunun tamamen içgüdüsel, korumacı ve anneliğe özgü bir tepki olması... o sahnede Bella'yı çok iyi hissedebiliyordum üstelik öyle bir deneyim yaşamadığım halde -göründüğü üzere koruyacak bir çocuğum yok (gülüyor) ama nasıl bir duygu olduğunu hissedebiliyorum. Herkes vahşi, çıldırmış ve saldırgan olmanın eğlencesindeydi, eğlenceliydi de zaten. Kan açlığı, asabiyeti ve diğer şeyler falan. Fakat en eğlenceli şey çocuğunu koruma olayıydı. Bambaşka bir şeydi. Koruyucu bir anneyi canlandırmak çok keyifliydi çünkü çocuğunu koruma çabasının yarattığı duygu hiçbir şeyle kıyaslanamaz.
Alacakaranlık filmlerinin oyuncu kadrosu hep çok geniş oldu. Şafak Vakti - Bölüm 2'de ise kadro daha da büyüdü. Bu durum seni nasıl etkiledi?
RP: Yıllardır neredeyse aynı kadroyla film çekiyorduk, birden bire ekibe 70 kadar oyuncunun dahil olması oldukça büyük bir değişim oldu, ki bence bu değişim muhteşemdi. Aralarında çok büyük oyuncular, muhteşem kişilikler vardı ve çok ilginçti çünkü onların varlığı büyük etkiler yaratıyordu -ki bu da serinin finali için çok iyi oldu. Ayrıca bu harika insanların Alacakaranlık ekibine dahil olma istekleri de çok ama çok hoş. Şafak Vakti - Bölüm 2 sona doğru birden bire bir aksiyon filmine dönüyor. Birkaç aksiyon sahnesinde bizzat oynadım, tellere bağlı olarak zıpladığım bir sahne vardı mesela, inanılmaz eğlenceliydi.
Alacakaranlık'a başladığımızda oldukça huzursuz, utangaç ve sakar bir Bella ile karşılaşmıştık. Fakat son filmde kendisi yırtıcı, korumacı bir anneye ve özel güçleri olan bir vampire dönüşüyor. Böyle bir dönüşümü canlandırmak nasıldı?
KS: Alacakaranlık serisinde çok fazla "insan"ım, yaradılış özellikleriyle donatılmış bir yapım var. Sakar birini canlandırmak her zaman kolay bir şey değildir ayrıca genelde replikleri ezberler, fikri benimser, doğru kelimeyi bulur ve söylerim... zaten Alacakaranlık'taki kekelemelerim de bundan kaynaklanıyordu. Ama bu benim sevdiğim bir şey. Fakat şimdi karakterimin hareketleri ve konuşmaları çok daha farklı. Zaten farklı yansıtmalıyım çünkü Bella'nın aklı artık çok hızlı çalışıyor. Kendine güvensizliği ortadan kalkmalı. Yaşlanmamak, kontrolünü korumak, aklının daha hızlı çalışması, kelime ağzından çıkmadan ne diyeceğini bilmek, hareket etmeden zihnen orada olmak gibi şeyler bu noktada seri için çok daha iyi. Bunu canlandırmak oldukça ilginçti.
Kitapta en sevdiğim bölüm 'av' bölümüydü. Bella'nın dönüştüğü o "canlı" kişiliği çok sevmiştim. Fikir kitapta çok açık görünüyordu zaten, Bella vampir olarak çok farklı ve özel, bunu çok rahat hissedebiliyordunuz. Onun için artık her şey çok daha kolay. O artık mükemmelleşti. Kavram olarak odadaki en güçlü varlığı canlandırmak harikaydı (gülüyor). Bu duygu, kocaman ve benden çok daha güçlü adamların arasında duruşumu da etkiledi. Tellerle aksiyon sahneleri çektik ve insanları tekmeledim. Artık fiziksel olarak da aktif olmak muhteşemdi çünkü eskiden hep onların arkasında durmak zorundaydım.
Şafak Vakti - Bölüm 2'de Edward ve Bella'nın romantizmini aşıp vampir dünyasını keşfe dalıyoruz...
RP: Evet, bu filmde çok daha fazla vampir konusu işleniyor. Hikaye dünyaya yayılıyor ve pek çok karakteri, farklı güçleri ve vampir yeteneklerini anlatıyor. Bize vampir dünyasının çok büyük bir yanını gösteriyor. Çok çok fazla karakter ve onların güçleri. Ayrıca Bella'nın karakterinin gelişimini de görüyoruz, onu ilk defa vampir olarak görmek çok güçlü bir etki yaratıyor. Oldukça ilginç.
ÇEVİRİ: elwiens
Flick&Bits
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder