Alacakaranlık serisiyle gelen olağanüstü şöhretin ardından kariyerine nasıl
bir yön vereceğini merakla bekliyorduk. Hiç beklenmedik bir adım attı ve
dünyanın en iyi yönetmenlerinden birinin, David Cronenberg'in pek de seyirci
dostu olmayan yeni filminde karşımıza çıkıverdi. Cannes Film Festivali'nde
yaptığımız söyleşide Robert Pattinson'la kariyerini, oyunculuğa yaklaşımını ve
'Cosmopolis' deneyimini konuştuk.
"Aktör Olmak İçin Zeki Olmak Gerekmez"
Robert Pattinson büyük bir egoya sahip olabilirdi. 2008'de başlayan ve
bugüne kadar 2,5 milyon doları aşan bir hasılata ulaşan Alacakaranlık
efsanesinden sonra bütün dünyada tanındı.
Sadece geçtiğimiz yılki kazancı 27 milyon dolara ulaştı. Forbes dergisi onu
"dünyanın en etkili şöhretlerinden biri" ilan etti. Ona tutkuyla
bağlı muazzam bit hayran kitlesi var. Başka bir deyişle o, Hollywood'ın
"büyük iş" diye tabir ettiği şöhretlerden. Aslında 2005'te
"Harry Potter and the Goblet of Fire/Harry
Potter ve Ateş Kadehi" ile başlayan sinema kariyerine bakınca bugüne kadar
yaptığı filmlerin vasatın ötesine geçemediğini söylemek lazım. Ancak eğer
"The Fly/Sinek", "Videodroma" ya da "Eastern
Promises/Şark Vaatleri" gibi filmler yaratan vizyon dahibi bir sinemacı,
David Cronenberg gibi bir usta, yeni filminde ona rol veriyorsa bu da demektir
ki Robert Pattinson'ı bundan böyle daha dikkatli takip etmeliyiz. Cronenberg'in
karanlık hicvi "Cosmopolis"te Pattinson, otomobilinin dışındaki
dünya, yani bizim dünyamız çökerken, iyi bir saç kesimi peşinde Manhattan
sokaklarını limuziniyle arşınlayan kibirli narsist, genç bir milyarderi
oynuyor. Evet, Robert Pattinson büyük bir egoya sahip olabilirdi, ama onun
yerine büyük bir amacı var: Gerçek bir aktör olduğunu herkese ispatlamak.
-Cosmopolis'te rol almadan önce Don DeLillo'nun filme kaynak olan romanını
biliyor muydunuz?
Hiç bilmiyordum ve itiraf etmeliyim ki David'in (Cronenberg) senaryosunu
okuduğumda ilk düşündüğüm teklife hayır demekti. Korkak görünmek de
istemiyordum ama bu işte kendime adıma büyük bir başarısızlık potansiyeli
hissediyordum; özellikle de canlandıracağım karakter hiç durmadan konuştuğu
için, üstelik söylediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. Dünyanın en iyi
yönetmenlerinden birini arayıp yazdığı senaryodan hiçbir şey anlamadığımı nasıl
söyleyecektim? Ama sonra düşündüm ki David'in bütün filmlerini seviyorum ve
eğer onu hayır dersem bunun tek sebebi korkaklığım olacaktı.
-Peki Cronenberg bu role neden sizi seçti dersiniz?
Ben de ona "Neden ben?" diye sorup durdum; sadece ticari nedenle
olmasın diye dua ediyordum. Çok korkuyordum, çünkü "History of Violence/Şiddetin
Tarihçesi" ya da "Şark Vaatleri" gibi filmlerini herkes
beğenmişti ama onlar seyirci için içine girmesi çok daha kolay filmlerdi.
İnsanlar Viggo Mortensen'in elinde silahla dolaştığı bir filmi izlemek ister
tabii ama "Cosmopolis" öyle değil: Büyük bölümü arabanın içinde
geçiyor ve ekonomiyle ilgili bir yığın deneysel fikir üzerine konuşmalar
dinliyorsunuz. Öte yandan bunun kesinlikle kendimi öldürmek istemeden
seyredebileceğim pek az filmden biri olduğunu da söylemeliyim; ayrıca bugüne
kadar eleştirmenlerden hep iyi tepki alan filmim. Çoğunlukla eleştiri
okumam, özellikle de Alacakaranlık filmleriyle ilgili olanları, halbuki şimdi
"Cosmopolis"le ilgili eleştirileri okumadan duramıyorum.
"Dünyanın En İyi Yönetmenlerinden Birini Arayıp Yazdığı Senaryodan
Hiçbir Şey Anlamadığımı Nasıl Söyleyecektim?"
-Alacakaranlık eleştirilerini neden okumuyorsunuz?
Çünkü öyle hissediyorum ki eleştirmenlerin çoğu bu filmleri yapanların
aptal olduğunu düşünüyor. Bilmiyorum belki de aptal benim. En iyi aktörlerden
bazılarını bile alıp karşınıza konuşsanız dünyanın en akıllı insanları
olmadıklarını göreceksiniz belki. Aktör olmak için zeki olmak gerekmez zaten;
tek gereken bir ses, bir yüz ve belki bir de cesaret.
-Kendinize karşı biraz acımasız değil misiniz?
Evet, öyleyim. Mesela filmin Cannes Film Festivali'ndeki gala gösterimini
hatırlıyorum da; salonda duyulan her öksürükte "Lütfen öksürmeyin, lütfen
öksürmeyin" diyordum içimden. Sıkıldıkları için öksürdüklerini düşünüyordum.
Gösterimden sonra bırak alkış almayı 20 dakika yuhalanırız herhalde diye
düşünüyordum. Ama işte bu şüphe, bu korku hissini seviyorum çünkü kendinizden
memnun olmaya başladığınız anda batıyorsunuz.
-Cannes deneyiminizden bahseder misiniz biraz?
İnanılmazdı! 10 yıldır oraya davet edilmeyi hayal ediyordum. Alacakaranlık
filmlerinde rol aldığım yıllar boyunca "Genç vampir" diye
etiketlenmekten, bundan başka bir rol teklifi alamamaktan korkuyor musun? gibi
sorularla karşılaştım hep. Bir gün "Peki sen Alacakaranlık dışında ne
yaptın?" diye soran birisi çıkmasından ödüm kopuyor. Ve şimdi
Alacakaranlık'tan sonra yaptığım ilk işle Cannes'dayım!
-"Cosmopolis" bir ekonomik kriz sırasında geçiyor, siz de bir
finans dehasını canlandırıyorsunuz. Bu hikayenin ekonomik ve siyasi gündemle
bağlantısı hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Şimdi herkes bunun kapitalizmin çöküşü üzerine bir film olduğunu söylüyor
ama çekerken hiçbirimiz böyle düşünmedik. Bize göre film genel olarak gücün
absürdlüğü üzerineydi. Benim karakterimin ille de bir finans adamı olması
gerekmiyordu. Wall Street işgali ise biz filmi çekerken başladı. Protestocuları
ve onların öfkesini gösteren sahneler gerçek dünyada gördüklerimize çok
benziyor tabii: Binlerce insan bir amaç uğruna mücadele ediyor ve bütün bu
isyanın otorite konumundaki insanlar üzerinde hiçbir etkisi olmuyor. Bu bir
trajedi.
-Wall Street işgali hakkında ne düşünüyorsunuz?
İşgal hareketinin bir çok ilkesini onaylıyorum. Küçük bir azınlık para
içinde yüzerken tek istediği normal bir hayat yaşamak olan bunca insanın bu
kadar büyük bir hayat mücadelesi vermek zorunda kalması saçmalık. Hukukun
hiçbir anlamı yok artık ve politik önderlerimizin söyleyecek hiçbir sözü yok.
Öyleyse neden oy vereyim?
-İşgal hareketine katılmayı düşünür müydünüz?
Los Angeles'taki protestoculara katılan bir grup aktör olmuştu. İnsanların
görmesinden çekindikleri pahalı otomobillerini protesto alnına uzak bir yerlere
park etmek zorunda kalmışlardı. Şunu demek istiyorum; benim durumumdaki insanların
bu tür eylemlere katılması biraz ikiyüzlü bir tavır gibi geliyor bana. Son altı
yılımı "En sevdiğin yemek ne?", "Mükemmel randevu nasıl
olmalı?" filan gibi sorulara cevap vererek geçirmiş biriyim ben sonuçta.
Şimdi aniden ekonomi hakkında ne düşündüğüm soruluyor. Daha önce hiç politik
görüşüm hakkında açıklama yapmam gerekmedi, o yüzden şimdi müthiş analizler
beklemeyin.
"Daha Önce Hiç Politik Görüşüm Hakkında Açıklama Yapmam Gerekmedi, O
Yüzden Şimdi Müthiş Analizler Beklemeyin."
-Canlandırdığınız karakterle aranızda benzerlikler var mı?
Bu filmdeki karakter gibi biri değilim kesinlikle. Bir kere o kendine çok
dazla güveniyor ve kimsenin onu değiştirmeyeceğini düşünüyor. Oysa ben
konuştuğum her insanlar, her konuşmada değişiyorum, benimle konuşan insanları
memnun etmek istiyorum. İkincisi para harcamak ya da yatırım yapmak konusunda
hiç iyi değilim. Neredeyse bütün paramla bir ev aldım ama çok seyahat ettiğim
için orada hiç vakit geçiremiyorum. Bütün o finans dünyası bana hiçbir şey
ifade etmiyor, çok saçma geliyor. Mesela neden Facebook birdenbire 100
milyar dolar ediyor, hiç anlamıyorum. Üçüncüsü de onun kadar ego manyağı
olmadığımı umuyorum. Öte yandan bazen ben de bu karakter kadar klostrofobi
hissediyorum. Bunca zamandır 'yürek hoplatan yakışıklı' olarak ortalıkta
dolaşmak kolay değil. Kendinizden çok emin olmalısınız, oysa ben değilim;
çekici olduğumu düşünmüyorum.
-Oynadığınız karakterle aranızda çok açık bir paralellik var aslında.
filmdeki adam zamanının çoğunu dışarıdaki yüzlerce insan ona bağırırken büyük
bir 'limo'nun içinde izole halde geçiriyor. Son zamanlarda siz de benzer
durumlar yaşamış olmalısınız.
Evet ama ben gerçeklikten kaçmaya çalışmıyorum. Bunu sadece gerektiği için
yaptım. Alacakaranlık'taki rol arkadaşlarımla birlikte hayranlar tarafından
takip ediliyorduk. Şoförümüzün kazayla bir park yerine girdiğini hatırlıyorum.
Sonra birdenbire büyük bir kalabalık etrafımızı sardı, tuzağa düştük. Jurassic
Park gibiydi.
-Sırf siz oynuyorsunuz diye "Cosmopolis"i görmeye giden
Alacakaranlık hayranları filme nasıl tepki verecekler sizce?
Gerçekten bilmiyorum. Alacakaranlık'ın saatlerce yağmur altında oturup
bağırarak kendilerine eziyet etmeye meyilli oldukları için alay konusu olan bir
hayran kitlesi var biliyorsunuz. Ama ortalama 16 yaşındaki bu çocuklar arasında
Cosmopolis'i ya da Don DeLillo'nun diğer kitaplarını okumuş olanlar da var. Bu
inanılmaz! Cronenberg'in bütün filmlerini izlemişler. Ayrıca okuduklarından ya
da izlediklerinden hiçbir şey anlamsalar bile onları böyle bir filmi izlemeye
teşvik etmek oyunculuğa başladığımdan beri yaptığım en iyi şeylerden biri
belki.
-Öyleyse hayran kitlenizden memnunsunuz.
En son ne zaman normal bir insan gibi bira içmeye gittiğimi hatırlamasam da
evet... Neden bilmiyorum, belki de benim yüzümden kaynaklanan bir şey ama
insanlar beni hemen tanıyor. Kristen (Stewart -Alacakaranlık'taki rol arkadaşı
ve 2008'den beri sevgilisi-) dışarı çıktığında kalabalığın içinde kaybolabiliyor
mesela, onu tanımıyorlar. Şapka ve güneş gözlükleriyle filan dolaşabilirim
belki ama o zaman da deli gibi gözüküyorum. Bazen yemekte yan masalarda
oturanların fotoğrafımı çektiklerini fark ediyorum. Şimdi ben de onların
masalarına gidip, cep telefonumun flaşını açarak beş santimetre mesafeden onların
fotoğraflarını çekmeye başladım. Bunun pek nazik bir davranış olmadığını gayet
iyi biliyorum.
-Bütün bunlar Alacakaranlık'ın başarısından kaynaklanıyor elbette. Bu seride
canlandırdığınız karakterin tuzağına düştüğünüzü hissettiniz mi?
Bir müddet Edward Cullen'ı oynamak hoşuma gitti. Sorun şu ki, bir müddet
sonra karakterin bir aktör olarak benden çok fazla şet istemediğini gördüm.
Senaryo yazarları ellerinden geleni yapıyor ama karakter hiç değişmeyince
yapacak fazla bir şey yok. Yine de o serideki işimle gurur duyuyorum.
-Yeni Alacakaranlık filmi de gösterime girmek üzere olduğuna göre bu yolun
sonuna geldiniz. Bir daha Edward Cullen rolünü canlandırmayacak olmak sizin
için rahatlatıcı mı?
O kontakt lensleri takmayacağım için rahatlamış hissediyorum kesinlikle. O aptal
şeyleri takmak korkunç. Bir milyar dolar verseler bir daha yapmam.
-Sizce nasıl bu kadar popüler oldunuz? Bu inanılmaz ilgi nerden
kaynaklanıyor?
Hiçbir fikrim yok. İnsanlar benden değil karakterimden etkilendiler elbette.
İlk zamanlar sokakta bana Edward diye sesleniyorlardı. Kendimi posterlerde,
dergi kapaklarında gördüğüm zaman bu ben değilim diyorum, o yüz, o saçlar, o
adamın hiçbir şeyi tanıdık gelmiyor bana.
-Ünlü olmanın en sinir bozucu yanı ne?
Zaman içinde paparazzilerce takip edilmeye alışsanız bile bu insanların
hayatları boyunca birer pislik olmaya karar vermiş olmaları hep tuhaf geliyor.
Herkes sizden nefret ediyor, neden bu işi seçtiniz, diye sorasım geliyor. Öte
yandan ünlü olunca kendi imajınız ve insanların sizin hakkınızdaki düşünceleri
üzerindeki kontrolü korumak güçleşiyor. Büyük bir makinenin küçücük bir parçası
gibi hissediyorsunuz kendinizi. Ünlü olmak yetenek de gerektirmiyor. Öyle ki
sonunda aktör olmuşsun ya da başka bir iş yapmışsın hiçbir önemi kalmıyor.
"Yarı Yaşımdaki Kızların İdolü Olmaktan Sıkıldım. Güzel Bir Yüzden ve
Karizmadan Fazlasını İstemeli İnsan"
-Kendinizi bir ürün gibi hissetmekten mi bahsediyorsunuz?
Evet, Hollywood insanların imajını kendi ihtiyaçlarına göre şekillendiriyor,
bazen koruyor bazen de yok ediyor. Ben de bir marka haline geldim.
Alacakaranlık'taki rolümle özdeşleştirildiğim için başka filmlerde, başka
rollerde oynama şansını kaybettim.
-Ya "Cosmopolis"ten sonra hayran kitlenizi kaybederseniz?
Bakın, kendimi onlardan korumayı öğrendim... Benim yarı yaşımdaki kızların
idolü olmaktan da biraz yorulmaya başladım. Güzel bir yüzden ve karizmadan fazlasını
istemeli insan; risk almayı bilmeli. Benim için Alacakaranlık bir güvenlik ağı
gibiydi. Filmler arasında üç dört aylık boşluklar vardı, o aralarda başka işler
yapabilirdim ama ne yaparsam yapayım önümde çok iş yapacağı garanti olan bir
Alacakaranlık filmi daha olduğunu biliyordum. Ama işte bundan sonra o güvenlik
ağı olmayacak altımda.
-Bu sizi tedirgin ediyor mu?
Evet tabii, çünkü hiçbir şey ispat etmeden birdenbire bir Hollywood yıldızı
oldum ben. Şansını hak etmen gerekir derler ya, bana tam tersi oldu. Onun için
önümüzdeki 10 yıl her gün şansımı hak etmek için çalışacağım. Kristen için öyle
değil, çünkü o daha önce bağımsız filmlerde rol aldı, bir oyuncu olarak
merdivenleri yavaş yavaş tırmandı ama ben her şeyimi Alacakaranlık filmlerine
borçluyum. Bundan sonra bir aktör olarak güvensizliklerimi yenmek istiyorum, bu
hatalar yapmak anlamına gelse de...
-"Cosmopolis"in bir hata olduğunu düşünmüyorsunuz ama herhalde,
öyle değil mi?
Hayır tabii ki, ama ticari açıdan riskli bir karar. Kimse seyretmeyecek diye
korkuyorum. Öte yandan sadece "Cosmopolis" gibi filmlerde oynadığım
bir kariyer yapabilseydim muhteşem olurdu. Oyuncular filmlerinin tonlarca para
yapmasını umursamıyor olsaydı film endüstrisi daha farklı olurdu. Bugünlerde yalnızca
250 milyon dolarlık süper kahraman filmlerine yeşil ışık yakılıyor ne de olsa.
-Peki şimdi nasıl film projeleri ilginizi çekiyor?
İnsanların duvarına posterlerini asmak isteyeceği filmler yapmak istiyorum.
"Trainspotting" gibi mesela. Bir zamanlar herkesin duvarında
"Trainspotting"in bir posteri vardı, benim duvarımda da tabii...
***David Cronenberg röportajı da yakında eklenecektir.
Dergi kapağı ve içerik resimleri: Cosmopolis Sinema Dergisi Ağustos Sayısının Kapağında
Taramalar: Sinema Dergisi Taramaları
SİNEMA Dergisi - Ağustos Sayısı
Yazıya döken: elwiens
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder