27 Ağustos 2012 Pazartesi

Los Angeles Times Röportajı (Ağustos 2012)


Ağzından laf almak için Jon Stewart onu Ben Jerry'nin Karamel Sutra (dondurma)'sı ile besledi. ‘Good Morning America’nın sunucusu George Stephanopoulos kendisine Cinnamon Toast Crunch (mısır gevreği) teklif etti. Ama belki de Robert Pattinson'ın ağzından özel hayatıyla ilgili bir iki laf koparabilmek için ona patates kızartması ikram etmeliyiz.

Pattinson, Çarşamba günü akşamüstü bir araya geldiğimizde bir yandan patates kızartmasını atıştırıp bir yandan elektronik sigarasını içerken "Medya kültürü çok korkunç," diyerek isyan ediyor. "Kazanman imkansız. İşin en sinir bozucu yanı da onlara karşı atağa geçememek, kendini savunamamak. Ama belki de yapman gereken en iyi şey bir paparazziyi yumruklamak ve onlara günlerini göstermektir."

(...)

"Cosmopolis"te Pattinson finansal çöküntünün kıyısında duran, günün sonunda kendi felaketini yaratan genç bir milyarderi canlandırıyor ve bu harika, bağımsız genç performansıyla kariyerinin en iyi eleştirilerini kazanıyor.

Don DeLillo'nun aynı adlı romanından uyarlanan "Cosmopolis"in yönetmeni/senaristi David Cronenberg, Pattinson'ın güzel yüzü ile filmin her karesinde yer alan karakter için doğru isim olduğunu hissettiğini söylüyor. Pattinson'ı seçmeden önce yönetmen Londra'lı oyuncunun kişiliği hakkında bir yargıya varmak için bütün filmlerini ve YouTube'ta yer alan birkaç röportajını izlemiş.

"Alacakaranlık filmlerinin gücü oyunculuk performanslarından gelmiyor," diye vurguluyor Cronenberg. "Ama anlaşılamayan nokta Alacakaranlık filmlerinin belli bir mevcudiyet ve profesyonellik gerektirmediğini düşünmek. Oyunculuğunun Oscar'a değer bir performans olduğunu mu söylüyorsunuz? Bu tamamen başka bir mesele. Ama birini böylesi zorlu bir film setine atarsanız - normal bir insanı, bir saate kalmaz ölür."

Pattinson kendini savunmak için araya giriyor: "Cosmopolis'le beraber 'Bu film onun oyunculuğunu gösterebileceği film mi olacak?' demeye başlayanlara 'Daha önce ne yaptığımı sanıyordunuz?' demek geliyor içimden.”

Cronenberg devam ediyor, "Bu arada kendisi bir İngiliz ama Amerikan aksanı yapıyor. İnsanlar şunu fark etmiyor; bu sektörde pek çok iyi aktör var ama aksan yapamıyorlar. Ve bunun için bile kimse Rob'a övgülerini sıralamıyor."


"Ah, bana ne olursa verin!" diyor Pattinson gülerek. Ve her içine çekişte elektronik kırmızı ışığı yanan sigarasından bir fırt çekiyor.

Ama hala bir şey çok açık ki Pattinson kendi oyunculuk yeteneğini sorguluyor. "Cosmopolis"in prodüksiyon aşamasında yapılan deneme çekimlerinin ilk gününde "titrek ve kesinlikle korkmuş" bir şekilde yeteneğinden emin olmadığını ve projeden ayrılmak istediğini söylemiş.

Bu endişe her nasılsa şaşırtıcı, "Cosmopolis"teki karakteriyle Pattinson'ın hayatını karşılaştırınca ikisinin birbirinden çok da uzak bir yanı yok. Pattinson "Alacakaranlık"ın başlangıcından beri tıpkı "Cosmopolis"te limuzinin içinde saç tıraşı olmak için tek başına saatlerce, yavaş yavaş Manhattan sokaklarında yolculuk yapan karakteri gibi. "Dört koca yıl boyunca azar azar başlayarak çoğalan çok fazla birikim yaptım." Forbes'a göre son iki "Alacakaranlık" filminden 12.5 milyon $ gelir elde etti ve ayrıca kendisi %1'in* içinde. Ona göre ise bu "kesinlikle doğru değil."

"Ne gariptir ki geçen gün bir bara gittim ve orada bir grup insan %1'i protesto ediyorlardı. Ben de sörf yapmaya başladığım için bir kamyonet kullanıyordum, berbat görünümlü bir şey. Craigslist'ten yaklaşık 2000 $'a aldığım 2001 model Silverado. Protestocuları gördüğümde kamyonetimin arkasına gizlendim ve ‘Bu olayın içine girmek istemiyorum’ diye düşündüm." diye anlatıyor Pattinson.

Göstericiler Pattinson'ı ve arkadaşını tanıyamamış. "Protestocular bizi gördüğünde aynen şöyle dediler: 'Biz size bağırmıyoruz ki. Şu kullandığın berbat şey... Sen %1'den biri bile değilsin.'"

Pattinson finans konusunda berbat olduğu konusunda ısrarlı: "Para konusunda yapabildiğim en iyi şey harcamak. Neye harcadığımı bile bilmiyorum. 15 yaşımdayken nasılsam hala aynı yaşam tarzına sahibim."

"Giyim şekline bakın," diyor Cronenberg Pattinson'ın resmi olmayan kıyafetine -polo tişört, jean ve ters takılmış şapka- vurgu yaparak.

Aktör "fazla göze çarpan" olma konusunda baskı altında olduğunu söylüyor çünkü her yaptığı filmin aşırı irdelendiğini hissediyor. Bankerlerin paparazziler tarafından yakalanmasını tercih edeceğini söylüyor ama tabii bunun gerçekçi olmadığının da farkında.

"Tabloit sektörü dünyaya korkunç ötesi şeyler yapıyor. İnsanları aptallaştırıyor," diyor sinirden yanakları kızararak. "İnsanlar tabloitlerin gerçeklerden kaçış olduğunu ve kendilerini dünyanın sefilliğinden uzaklaştırdığını söylüyor. Bu tıpkı 'Hayır, insanlar çok tembel ve denemek bile istemiyorlar,' demek gibi... Ne zaman o tarz dergilere bakacak olsam ardından pişmanlık duyuyorum. Bana kesinlikle hiçbir şey kazandırmıyorlar. Ve tabii hiç kimseye de."

*The One Percent (%1) Amerika'da ülkenin geneline oranla daha varlıklı olanlar için kullanılan bir tabir.

ÇEVİRİ: elwiens
LA Times | RPLife

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder