22 Ağustos 2012 Çarşamba

Arka Pencere: COSMOPOLIS

COSMOPOLIS

Cannes'da bu yıl yarışan iki limuzinli filmden ilki, uzun yıllar sonra Denis Lavant'la Leos Carax'ı buluşturan "Holy Motors" buralara henüz uğramadı, diğeri kendini Carax kadar özletmeyen David Cronenberg'ten. "Tehlikeli İlişki" (A Dangerous Method) Filmekimi'nden sonra bekletmeden gösterime girmişti, etkisi hâlâ biraz üzerimizde.

"Holy Motors" vs. "Cosmopolis" kapışması yapamıyoruz ama tesadüfen şiirselliğine dikkat çekenlerle hemfikir olmak için filmleri izlemek şart değil. (Cahiers du Cinema'ya göre ironik de bir tesadüf bu, "Cosmopolis"te Eric Packer'ın ısrarla yanıt aradığı soruya -bu limuzinler gece olunca nereye gidiyor?- "Holy Motors" yanıt veriyormuş.)

Biz buralarda limuzinlere pek alışkın değiliz. Fransa'da da durum Amerika'dan farklı, festival zamanında Cannes'da belki ama Paris'in trafiğinde her köşe başı bir limuzin çarpmıyor insana. Limuzin buralarda bir ayrıcalık göstergesidir, oysa Cronenberg'e kaynaklık eden romanın yazarı Don DeLillo 2000 yılında New York sokakları limuzinden geçilmezken böyle bir konunun peşine takılmış.

Şehrin trafiğinden dar sokakları aşmaya çalışan bir sürü limuzinden birinin içinde 'saç tıraşına ihtiyaç duyduğundan' yola düşen miras değil alın teri zengini Eric Packer var. Filmde de dillendirildiği üzere beyaz limuzinin içindeki mezuniyet balosuna giden bir ergen mi, yoksa milyon tane yeni milyonerden biri mi olduğu anlaşılsın istemiyor. Tam ne iş yaptığını babadan zengin, çiçeği burnunda karısı da anlamamış ama bilgiyi alıp korkunç bir şeylere dönüştüren kötü bir adam olduğunu biliyor. Kendisine sorarsanız Eric Packer 'teknoloji ve sermayenin etkileşimiyle' ilgileniyor. O 'ayrılmazlıktan' kotardığı yüzlerce milyon doları Çin Yuan'ına yatırdığı günün akşamından sabahına dünyaya da, Eric Packer'a da bir haller oluyor.


Yerin kulağı duvarların dili olduğu fetiş evrenler yarattığı gençlik yıllarından bugüne Cronenberg değişmiş gibi duruyor. Kuşkusuz heterojen bir filmografisi var ama hakkında iki şey kesinlikle söylenebilir: Cronenberg iyi roman uyarlıyor ve bol diyaloglu geveze işleri seviyor. Psikanalizin iki babasının (ortada bir kız figürü de varken) kapışmalarını anlatan bir filmde uzun, sofistike, stilize diyaloglar açıklama gerektirmez. Küresel kapitalizmin krizini anlatan bir filmde işler biraz farklı. Cronenberg senaryoyu altı günde kolayca tamamlayabilmiş çünkü diyalogları neredeyse bire bir romandan almış. Aynı diyaloglar filmde biraz yorucu ama bu yoruculuk zamanın ve filmin ruhuna uygun. Juliette Binoche'un bütün Fransızlığıyla seçkin bir fahişe gibi yorumladığı sanat simsarı Didi Fancher'ın dediği gibi hayat fazla güncel, hızını yakalayana aşk olsun...

Packer limuzini içinde anlaşılamaz bir ısrarla şehrin diğer ucundaki berberine doğru giderken New York sokaklarında onunla aynı şiirden (Zbigniew Herbert'in Kuşatılmış Kentten Rapor'u) ilham almış bir grup isyancının yarattığı kaos hüküm sürmektedir. İsyancıların kim olduğunu anlamak güç. Anarşistler? Komünistler? Sistem dışılar? Sistem olmadan var olamayacak olanlar? Occupy-new-yorkçular? Zenginleri yok etmek isteyenler? Kendileri zengin olmak isteyenler?

DeLillo, Eric Parker'ı 2000 yılında, 11 Eylül'den de önce New York sokaklarını arşınlayan biri olarak yaratmıştı. 2003'te kitap yayınlandığında kıyamet öncesi değil kıyamet sonrası filmi olarak okumak lazımdı artık, 2012'de filme alınırken ise sokaklar gerçekten göstericilerle doluydu. Sorunun belli ki kesin bir yanıtı yok. DeLillo'nun düzyazıdan öte bir dilde, nerdeyse Allen Ginsberg şiiri gibi akıp giden kısa bir romanı daha birçok meseleyi bir beyin fırtınası hızında ortaya alıp geri çekiveriyor - beyin fırtınasından sürmenaj almış bir zihnin şiirsel akışını anlayın.

Eric Packer jilet gibi takım elbisesiyle kenti dolaşırken arabasına binip inen insanlarla sanatın, yaşamın, mülkiyetin, teknolojinin ve paranın doğasına dair uzun tartışmalar yapar. Para ontolojik bir değişime uğramıştı. 'Sanat için sanat' fikrinin paralelinde 'para için para' vardır artık. Paranın başına 20. yüzyılda resmin başına gelen şey gelmiş, anlatıyla olan bağı kopmuştur. Parker'ın 140 milyon dolara aldığı ev ne içindeki havuz, ne de havuzdaki köpekbalığı, ne bilgisayarlı yatak, ne de biri Eric Satie çalan iki asansör için, sadece 140 milyon doların kendisi için alınmıştır. Uzun zamandır bir Rothko tablosu almak isterken fikrini değiştirir, Rothko Chapel'in kendisini ister. Rothko zamanın ruhu için olabilecek en parlak metaforlardan birine dönüşür.

Cronenberg'in uyarlaması bir iki yer dışında romanı birebir izlerken Erci Packer'ın kırılganlığını, yalnızlığını iyice vurgulamayı seçmiş ama bu berber yolculuğunun ruhunu kaybetmiş kapitalistin geçmişine doğru olduğu açık ederken bile onu sevilebilir kılmaktan özenle kaçınmış. Kitabın çoğunun bir limuzinde geçmesi pek çok yönetmen için bir meydan okuma olabilirmiş. Cronenberg orijinalinde limuzinin dışında geçen sahneleri bile içeri taşıyacak kadar cesur, görmüş ve arttırmış.

Gotham'ın yardımsever zenginlerinden bıkanlar için, bütün o ideolojik karmaşanın, Marx'ların, Engels'lerin ortasında -Amerika'da da bir hayalet dolaşıyor ama kimliği meçhul- New York'un façası çizikmiş, kan emicilikleri deşifre edilmiş zenginlerini görmek için "Cosmopolis" iyi bir seçenek.

Başka bir deyişle "Alacakaranlık"taki (Twilight) çocuk yine mutsuz bir vampir rolünde.

+Cronenberg'in teknoloji-ekran fetişini DeLillo'yla gerçekçi bir yorumla güncellediğini görmek pek hoş.
-'Bilgisayar' sözcüğünün bile eskidiğinden dem vuran Eric Packer'ın da raf ömrü uzun değil. Nasıl derler? "Fazla güncel".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder