31 Ağustos 2012 Cuma

Little White Lies Röportajı (Haziran 2012)

Kaynak
LWLies: Cosmopolis'in ilk gösterimi sırasında biz de Cannes'daydık. Bütün bu deneyim nasıldı senin için?

Pattinson: Bir nevi dehşete kapılmıştım. Özellikle de bu kadar muhalif potansiyelli seyirciyle birlikte bir prömiyere katılıyor olmaktan endişe duymuştum. Cosmopolis farklı görüşler yaratabilecek çok konuşkan bir film ve Cannes'da dil engeliyle birlikte daha da karışık bir duruma düştü. Hatırlıyorum da prömiyerde öylece oturup ifadesiz suratlara bakmıştım. Hiç kimse gülmemişti. Cidden yuhalanacağımızı düşünmüştüm. O kadar kabalaşmadıkları için minnettarım.

Cannes'daki o bütün yuhalama olayları bir çeşit eğlencenin parçası, o kadar ciddiye almamalısın.  

Biliyorum, biliyorum. David (Cronenberg) bana Crash gösteriminde seyircilerin arasından birkaç kişinin bağırdığını söyledi. Sanki film esnasında çıldırmışlar gibi. Hemen ertesi günü Gaspar Noé ile sohbet ederken bana Irreversible'ı izlemeye gidenlerin "Böyle bir şeyi nasıl sevebilirsiniz?!" diye bağırdıklarını ve bütün bunların yersiz olduğunu anlattı. Kendisi filmdeki tecavüzcünün (Jo Prestia) hemen yanında oturuyormuş, adam "Lanet olsun, bu filmden sonra öldürüleceğim." demiş. 

Bu işin içinde David'le birlikte olmak seni biraz rahatlattı mı? 
 
Evet, kesinlikle. Kendisi çok rahattı. Normalde prömiyerlerde oturup bütün filmi sonuna kadar izlemezsiniz ama Cannes'da işler farklı, oturup filmden sonra alkışlanacak mısınız yoksa yuhalanacak mısınız diye merak içerisinde beklersiniz. Çok ürkütücü bir deneyim ve film izlemek için oldukça garip bir ortam. Fakat filmi Cannes'dan önce görmüştüm ve beğendiğimi biliyordum. Aslında bu sık yaşadığım bir duygu değil çünkü genelde içinde bulunduğum filmleri sevmem. 
 
Cosmopolis peşinden koştuğun bir proje miydi yoksa önüne gelen mi?
 
Filmi çekmeden bir yıl önce senaryoyu okumuştum. Birisi bana güzel yazılmış bir senaryo diye göndermişti. Çok beğendim ama oynamak gibi bir niyetim olmadı çünkü o zamanlar rol için Colin Farrell seçilmişti. Fakat ardından kendisi projeden ayrıldı ve sonra aniden onun yerini ben aldım.  

Bütün bir filmi kapalı küçük bir alanda, bir limuzinin arka koltuğunda çekmek nasıldı? Üstelik yardımcı oyuncuların bazılarıyla sadece birkaç dakikalık sahneniz var.

Neredeyse herkesle 2-3 gün yalnız çalıştım ama çekimler ilerledikçe bu zaman aralığı daha aza indi. Mesela ilk başlarda çekilen Jay Baruchel'le olan sahnem 3-4 gün sürerken ondan sonrakiler çok daha kısaydı. Normalde iki haftalık çekimden sonra işin rutinine kapılıp zamanla rahatlarsınız fakat Cosmopolis'te farklı bir durum vardı, her birkaç günde bir sete büyük isimler gelip sahnelerini çekip gidiyordu ve bu da sizi sürekli hazırda tutuyordu. Sanki farklı filmler ya da kısa filmler çekiyormuşuz gibiydi. Fakat zamanla buna da alışıyor ve sette yabancılık çekmediğiniz için rahatlıyorsunuz.  

David'in limuzinin dışında uzaktan filmi yönetmesi zor muydu?  

İlk başta biraz garip gelmişti. Ama Harry Potter filminde çektiğimiz su altı sahneleri de bu tarz bir şeydi, yani yanımda yönetmen olmadan rol yapma konusunda deneyimim var. Neredeyse benzer şeyler çünkü limuzinin içi ve uzaktan oynatılan bir kamera dışında bir şey göremiyorsun. David kamerayı yüzünüze inanılmaz şekilde yaklaştırıp geniş açılı lensler kullanıyor. Yani kamerayla iyi bir iletişime geçmem gerekiyordu çünkü normalde kamerayı görmezden gelip kameramanla haberleşirsiniz. Bu sanki kameraya karşı her şeyi yapıyorsunuz ama kimse sizi izlemiyormuş ya da bunu kimse seyretmeyecekmiş gibi. O küçük makineyle yakın arkadaş gibi bir şey olduk.

Bu filmin kariyerine önemli bir etki yaratacağını düşünüyor musun?  

Sanmıyorum çünkü biraz anlaşılması güç bir film. Herkesin anlaması zor. Ama evet kariyerim ve varmak istediğim nokta için için önemli bir adım.

Pek çok popüler film yaptıktan sonra şimdi küçük, bağımsız filmler yapmak sana daha cazip geliyor mu?

Yani... Bazen. Ama hani öyle riskli filmler arayışında da değilim. Dürüst olmak gerekirse beni David'le çalışmaya teşvik eden şey senaryonun kalitesiydi. O dönemde okuduğum zırvalarla Cosmopolis'in senaryosunu karşılaştırmak tam bir delilikti. Daha önce hiç Don DeLillo romanı okumamıştım, bu sayede biraz gözüm açıldı. Fakat bir bilinmezliğin peşine düşmedim. Bu projeden sonra dahil olduğum filmler bunun kadar garip değiller ama sanatsal açıdan oldukça iddialılar.  

Sadece bir kaç aktör senin şu anda bulunduğun pozisyonuna ulaşabildi. Büyük rollerde oynayarak bunu devam ettirmek gibi bir baskı hissediyor musun?  

Gerçekten bilmiyorum. Şu anda bulunduğum noktada kalsam bile mutlu olurum. Yine de sektörün getireceklerini önceden tahmin edemem. Her şey çok çabuk değişiyor, birkaç yıl önce büyük yıldız olup şimdilerde tek bir film dahi yapamayan bir sürü insan var. Şimdilik insanlar beni umursuyorlarmış gibi görünüyor ama eminim ki bu sonsuza kadar sürmeyecek. Açıkçası bu tutum bana biraz absürd geliyor o yüzden elimden geldiğinde ilginç işler yapmaya ve gidebildiğim yere kadar gitmeye çalışıyorum.

Filmlerle ilgili en sevdiğin şey nedir?  

Bence insanları pek çok konuda eğitmenin en güzel yolu. Ergenlik dönemlerimde Godard filmleri izleyerek Henry Miller'ı tanıdığımı, Tom Waits'i keşfettiğimi hatırlıyorum, yani çok fazla şey öğreniyorsunuz. Güzel filmler okulda okutulan kitaplardan daha çok şey öğretti bana. Küçükken o filmleri izlediğimde bu sektörün içinde yer almak istediğimi bile fark etmemiştim. Şimdi ise başka bir şey yapmayı hayal dahi edemiyorum.

ÇEVİRİ: elwiens
LWhiteLies | @Mel452 | RPLife

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder