1 Ağustos 2012 Çarşamba

Time Out İstanbul: Mantığın Sınırlarında (Cosmopolis)

Mantığın Sınırlarında

David Cronenberg’in dehasına hepimiz aşinayız. Kendisi şimdilerde ‘Cosmopolis’ ile ‘Twilight’ hayranlarının da radarına giriyor. Time Out Londra’dan Tom Huddleston, Cronenberg ile konuştu.

Kanadalı yönetmen David Cronenberg, 69 yaşında her zamankinden daha üretken ve saygıdeğer. Ama 1975 tarihli ‘Shivers’ filmindeki yaratıklardan; Don DeLillo’nun romanının bir uyarlaması olan, Robert Pattinson’ın gözü paradan başka bir şey görmeyen bir kapitalisti canlandırdığı Cosmopolis’e dek, Cronenberg’in zekâsı, dürüstlüğü ve insan psikolojisine olan klinik içgörüsünden hiç şüphelenmedik. ‘Baron of Blood’ döneminin ardından film sektörünün mihenk taşı haline gelen Cronenberg filmlerindeki temalar zamanla değişse de gördük ki tutkusundan hiçbir şey eksilmemiş.

‘Cosmopolis’, 10 yıldan fazla bir süredir yazdığınız ilk senaryo. Neden bu kitabı uyarlamaya karar verdiniz?

Bu, sezgilerle ilgili bir durum. Kitaptan bir film çıkıp çıkmayacağını görmem için bu senaryoyu yazmam gerekiyordu. O zamanlar, kimsenin bir DeLillo kitabını uyarlamayı beceremediğini fark etmiştim. Pek çoğu sinemaya uyarlanmak üzere seçildi, ancak bir sonuç alınamadı. Bu durum beni memnun etti, yani Don’un diyaloglarını sinemaya taşıyacak ilk kişi olmak… Onun üslup sahibi diyalogları, görseller dahil her şey için bir şablon hazırlamış oldu.

Her türde diyalogu rahatlıkla yazıyor gibi görünüyorsunuz, romantik bir melodram olan ‘The Fly’dan kara komedi ‘Crash’a ve bu filmdeki o tuhaf teatralliğe kadar…

‘Cosmopolis’ aynı zamanda eğlenceli de bir film, tuhaf ve kara mizah dolu olmasına rağmen. Ama filmden filme değişmesine rağmen diyaloglar her zaman önem verdiğim bir konu oldu. ‘Shivers’ gibi ilk dönem filmlerimde dahi diyaloglar epey eksantriktir. Küçük bütçeli bir korku filminin sıkıcı ve gerçekçi diyaloglarına benzemiyor. Her zaman stilize edilmiş bir tarafı oldu diyaloglarımın. Bundan zevk alıyorum. Benim için diyaloglar, sinemanın ta kendisidir.

Eleştirmenlerin son dönem filmlerinizi ‘konuşkan’ bulması sizi hayal kırıklığına uğratıyor mu? Sanki önceki işleriniz daha farklıymış gibi…

Hayal kırıklığına uğratması kaçınılmaz. Bugüne dek size hiç aldırış etmemişler gibi hissediyorsunuz. Sıradan bir film izleyicisini hoş görebilirsiniz, onların ihmalkâr olmaya hakları vardır. Parasını veriyorsun, ne kadar istersen o kadar dikkat gösterirsin bir filme. Ama bir sinema yazarının böyle bir konuyu es geçmesi bence profesyonelce değil.

Pek çok kişi zamanında ‘Shivers’ ve ‘The Fly’ gibi filmler çekmiş olan David Cronenberg’in bugün tanınmaz olduğu görüşünde olmalı. Siz kendinizi o dönemdeki Cronenberg ile aynı sinemacı olarak görebiliyor musunuz?

Aynı yönetmen olduğumu hissediyorum, ancak daha olgun ve daha kendine güvenen bir sinemacıyım artık. Ama belli şeyler yaptım ve onarlı bir daha yapma gereği duymuyorum.  Bunu janrlar için söylemiyorum. “Bir daha asla korku filmi çekmemem gerekiyor çünkü ben artık kendini ispatlamış bir sanatçıyım.” şeklinde düşünmüyorum. Yeteri kadar enteresan olduğu taktirde bir korku filmi daha yapmak konusunda tereddüt etmem. Ama bana önerilen işlerin çoğu önceki filmlerime o denli etkilenmiş şeyler ki, onları hayata geçirmek bir ‘yeniden yapım’a (re-make) imza atmak gibi görünecek. Aslında, önceki filmlerimin çoğunu yeniden çekmem için teklif aldım. Ama bu gerçekleşmeyecek. Janr sinemasına da sırtımı dönmüş değilim, sadece kendimi sıkmak istemiyorum.


‘Cosmopolis’te mantık ve öyküden ziyade filmin duygusu ve atmosferi ile daha çok ilgilendiğinizi söylemek doğru olur mu?

Böyle söylemene çok memnun oldum! Her şeyin açıklığa kavuştuğu Hollywood filmlerine alışkın olanlar, ‘Cosmopolis’te hayal kırıklığına uğrayabilir. Örneğin Samantha Morton’un karakterinin söylediklerini kimsenin anlayabilmesine olanak yok. En azından ilk seferde. Bunu, galaksiler arası seyreden pilotun, uzay aracının nasıl çalıştığını anlattığı bir bilim-kurgu filmi olarak görüyorum. Pilotun ne dediğini bilmemize gerek yoktur, sadece ne anlattığını bildiğine inanmaya ihtiyacımız vardır. Eric Packer, akıl danışmanı gelecek ve kapitalizm arasında nasıl bir ilişki olduğunu açıkladığında bunu anlıyor. Bu Eric’i heyecanlandırıyor, sizin bilmeniz gereken de bundan ibaret.

Eric Packer hakkında ne düşünüyorsunuz? Ana karakterinizi sevmek sizce önemli mi?

Bence empati kurmak önemli, sempati duymak değil. Onu anlamanız gerekiyor ama bu, onu sevmeniz gerektiği anlamına gelmiyor.  Film boyunca karakterle kalmaya devam edebilmeniz için onun sizi yeteri kadar cezp etmesi gerekiyor. Rob gibi karizmatik bir aktöre ihtiyaç duymamızın nedeni de bu, yüzüne bakıp durmak isteyeceğiniz biri olmalı.

Robert Pattinson gibi bir yıldızın oyuncu kadronuzda olmasının, role uygun olması dışında, sizin için bir önemi var mı?

Hayır, benim için Viggo’yu (Mortensen, Eastern Promises’da oynamıştı) oynatmakla aynı şey. Ama finansman için önemli bir konu bu. Rob ‘Twilight’ sayesinde meşhur olmasaydı, ben de onun filmimde oynatamayacaktım. Ama yaratıcılık anlamında benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Sete girdiğin anda, orada sadece siz oluyorsunuz. Başka kimse yok. O da, ben de sanki daha önce hiçbir film yapmamış gibiyiz.

‘Twilight’ hayranlarının ‘Cosmopolis’ sayesinde ufuklarının genişleyeceği fikri hoşunuza gidiyor mu?

Gidiyor. Rob’un hayranı bazı kızlar ‘Cosmopolis’ için web siteleri yapmışlar, bazıları gerçekten çok detaylı ve harika. Kitabı da okuyorlar ve hakkında konuşuyorlar. ‘Twilight’ olmadığını bilmiyorlar ama yine de heyecanlanıyorlar. Çekimler esnasında, sabahın üçünde dışarıda bekleyen kızlar vardı. Üzerinde bir tabanca olan ve ‘Nancy Babich’ yazılı tişört yapmışlardı (Pattinson’ın badyguard’ına bir gönderme). Ben de tabii ki onlar için memnuniyetle giydim bu tişörtü. Şüphesiz daha önce Don DeLillo’nun ve benim ismimi duymamış olan Rob hayranları da izleyecek bu film.

TARAMA: @Cosmopolis_TR
Yazıya döken: elwiens


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder