Mantığın Sınırlarında
David Cronenberg’in dehasına hepimiz aşinayız. Kendisi
şimdilerde ‘Cosmopolis’ ile ‘Twilight’ hayranlarının da radarına giriyor. Time
Out Londra’dan Tom Huddleston, Cronenberg ile konuştu.
Kanadalı yönetmen David Cronenberg, 69 yaşında her
zamankinden daha üretken ve saygıdeğer. Ama 1975 tarihli ‘Shivers’ filmindeki
yaratıklardan; Don DeLillo’nun romanının bir uyarlaması olan, Robert Pattinson’ın
gözü paradan başka bir şey görmeyen bir kapitalisti canlandırdığı Cosmopolis’e dek,
Cronenberg’in zekâsı, dürüstlüğü ve insan psikolojisine olan klinik
içgörüsünden hiç şüphelenmedik. ‘Baron of Blood’ döneminin ardından film
sektörünün mihenk taşı haline gelen Cronenberg filmlerindeki temalar zamanla
değişse de gördük ki tutkusundan hiçbir şey eksilmemiş.
‘Cosmopolis’, 10 yıldan fazla bir süredir yazdığınız ilk
senaryo. Neden bu kitabı uyarlamaya karar verdiniz?
Bu, sezgilerle ilgili bir durum. Kitaptan bir film çıkıp
çıkmayacağını görmem için bu senaryoyu yazmam gerekiyordu. O zamanlar, kimsenin
bir DeLillo kitabını uyarlamayı beceremediğini fark etmiştim. Pek çoğu sinemaya
uyarlanmak üzere seçildi, ancak bir sonuç alınamadı. Bu durum beni memnun etti,
yani Don’un diyaloglarını sinemaya taşıyacak ilk kişi olmak… Onun üslup sahibi
diyalogları, görseller dahil her şey için bir şablon hazırlamış oldu.
Her türde diyalogu rahatlıkla yazıyor gibi görünüyorsunuz,
romantik bir melodram olan ‘The Fly’dan kara komedi ‘Crash’a ve bu filmdeki o
tuhaf teatralliğe kadar…
‘Cosmopolis’ aynı zamanda eğlenceli de bir film, tuhaf ve
kara mizah dolu olmasına rağmen. Ama filmden filme değişmesine rağmen
diyaloglar her zaman önem verdiğim bir konu oldu. ‘Shivers’ gibi ilk dönem
filmlerimde dahi diyaloglar epey eksantriktir. Küçük bütçeli bir korku filminin
sıkıcı ve gerçekçi diyaloglarına benzemiyor. Her zaman stilize edilmiş bir
tarafı oldu diyaloglarımın. Bundan zevk alıyorum. Benim için diyaloglar,
sinemanın ta kendisidir.
Eleştirmenlerin son dönem filmlerinizi ‘konuşkan’ bulması
sizi hayal kırıklığına uğratıyor mu? Sanki önceki işleriniz daha farklıymış
gibi…
Hayal kırıklığına uğratması kaçınılmaz. Bugüne dek size hiç
aldırış etmemişler gibi hissediyorsunuz. Sıradan bir film izleyicisini hoş görebilirsiniz,
onların ihmalkâr olmaya hakları vardır. Parasını veriyorsun, ne kadar istersen
o kadar dikkat gösterirsin bir filme. Ama bir sinema yazarının böyle bir konuyu
es geçmesi bence profesyonelce değil.
Pek çok kişi zamanında ‘Shivers’ ve ‘The Fly’ gibi filmler
çekmiş olan David Cronenberg’in bugün tanınmaz olduğu görüşünde olmalı. Siz
kendinizi o dönemdeki Cronenberg ile aynı sinemacı olarak görebiliyor musunuz?
Aynı yönetmen olduğumu hissediyorum, ancak daha olgun ve
daha kendine güvenen bir sinemacıyım artık. Ama belli şeyler yaptım ve onarlı bir
daha yapma gereği duymuyorum. Bunu
janrlar için söylemiyorum. “Bir daha asla korku filmi çekmemem gerekiyor çünkü
ben artık kendini ispatlamış bir sanatçıyım.” şeklinde düşünmüyorum. Yeteri
kadar enteresan olduğu taktirde bir korku filmi daha yapmak konusunda tereddüt
etmem. Ama bana önerilen işlerin çoğu önceki filmlerime o denli etkilenmiş
şeyler ki, onları hayata geçirmek bir ‘yeniden yapım’a (re-make) imza atmak
gibi görünecek. Aslında, önceki filmlerimin çoğunu yeniden çekmem için teklif
aldım. Ama bu gerçekleşmeyecek. Janr sinemasına da sırtımı dönmüş değilim,
sadece kendimi sıkmak istemiyorum.
‘Cosmopolis’te mantık ve öyküden ziyade filmin duygusu ve
atmosferi ile daha çok ilgilendiğinizi söylemek doğru olur mu?
Böyle söylemene çok memnun oldum! Her şeyin açıklığa
kavuştuğu Hollywood filmlerine alışkın olanlar, ‘Cosmopolis’te hayal
kırıklığına uğrayabilir. Örneğin Samantha Morton’un karakterinin söylediklerini
kimsenin anlayabilmesine olanak yok. En azından ilk seferde. Bunu, galaksiler
arası seyreden pilotun, uzay aracının nasıl çalıştığını anlattığı bir
bilim-kurgu filmi olarak görüyorum. Pilotun ne dediğini bilmemize gerek yoktur,
sadece ne anlattığını bildiğine inanmaya ihtiyacımız vardır. Eric Packer, akıl
danışmanı gelecek ve kapitalizm arasında nasıl bir ilişki olduğunu
açıkladığında bunu anlıyor. Bu Eric’i heyecanlandırıyor, sizin bilmeniz gereken
de bundan ibaret.
Eric Packer hakkında ne düşünüyorsunuz? Ana karakterinizi
sevmek sizce önemli mi?
Bence empati kurmak önemli, sempati duymak değil. Onu
anlamanız gerekiyor ama bu, onu sevmeniz gerektiği anlamına gelmiyor. Film boyunca karakterle kalmaya devam
edebilmeniz için onun sizi yeteri kadar cezp etmesi gerekiyor. Rob gibi
karizmatik bir aktöre ihtiyaç duymamızın nedeni de bu, yüzüne bakıp durmak
isteyeceğiniz biri olmalı.
Robert Pattinson gibi bir yıldızın oyuncu kadronuzda olmasının,
role uygun olması dışında, sizin için bir önemi var mı?
Hayır, benim için Viggo’yu (Mortensen, Eastern Promises’da
oynamıştı) oynatmakla aynı şey. Ama finansman için önemli bir konu bu. Rob ‘Twilight’
sayesinde meşhur olmasaydı, ben de onun filmimde oynatamayacaktım. Ama
yaratıcılık anlamında benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Sete girdiğin anda,
orada sadece siz oluyorsunuz. Başka kimse yok. O da, ben de sanki daha önce
hiçbir film yapmamış gibiyiz.
‘Twilight’ hayranlarının ‘Cosmopolis’ sayesinde ufuklarının
genişleyeceği fikri hoşunuza gidiyor mu?
Gidiyor. Rob’un hayranı bazı kızlar ‘Cosmopolis’ için web
siteleri yapmışlar, bazıları gerçekten çok detaylı ve harika. Kitabı da
okuyorlar ve hakkında konuşuyorlar. ‘Twilight’ olmadığını bilmiyorlar ama yine
de heyecanlanıyorlar. Çekimler esnasında, sabahın üçünde dışarıda bekleyen
kızlar vardı. Üzerinde bir tabanca olan ve ‘Nancy Babich’ yazılı tişört
yapmışlardı (Pattinson’ın badyguard’ına bir gönderme). Ben de tabii ki onlar
için memnuniyetle giydim bu tişörtü. Şüphesiz daha önce Don DeLillo’nun ve
benim ismimi duymamış olan Rob hayranları da izleyecek bu film.
TARAMA: @Cosmopolis_TR
Yazıya döken: elwiens
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder