TimeOutİstanbul: ‘Animal Kingdom’ ile akıllara
kazınan David Michôd’nun yeni filmi ‘The Rover’da Guy Pearce, intikam
peşindeki öfkeli bir adamı ete kemiğe büründürüyor. Michôd ve Pearce ile
Nick Dent konuştu.
Aklı selim bir adamın şiddetli bir öfkeye kapılmasına ne sebep
olabilir? Film setindeki Guy Pearce için bu sorunun cevabı, kendisi ve
rol arkadaşı Robert Pattinson önemli bir sahne çekmeye çalışırken
kendilerine nutuk çeken bir paparazzi sürüsü… “Robert hayli ünlü olduğu
için illa ki takip edileceğinizi biliyorsunuz.” diyor Pearce. “Neyse ki ‘The Rover’ın
seti şehirden epey uzaktaydı (Avustralya’daki Flinders Ranges
dağlarının güneyinde) ve bu gibi durumlarla pek karşılaşmadık…”
“Paparazziler söz konusu olduğunda hırçın bir adama dönüşüyorum.
Şiddete yönelmek istememe sebep oluyorlar.” diye gülerek devam ediyor
sözlerine Pearce. Onun gibi mülayimliğiyle ünlü bir oyuncunun, David
Michôd’nun ‘Animal Kingdom’dan sonra çektiği ilk film olan ‘The Rover’da
canlandırdığına benzer bir karaktere dönüştüğünü düşünmek komik geliyor
insana. Filmde Pearce’ın canlandırdığı Eric adlı, duygusal açıdan
çöküntüye uğramış bu karakter, dünya çapında yaşanan ekonomik bir krizin
ardından Avustralya’nın ücra bir köşesinde yaşıyor. Çalınan arabasını
geri alabilmek için hırsızların peşine düşüyor.
Pearce’a göre ahlaken hiçbir sınırın olmadığı bir dünyaya salınmış
vahşi bir hayvan Eric. “Bir köpek başka bir köpeği öldürdüğünde, artık
bir kez kan tadı almış oluyor ve bunun geri dönüşü yok. Bense
insanoğlunu barbarlığa ne geri döndürürdü, bunu merak ediyorum. O
noktadan ne kadar uzaktayız?”
‘Animal
Kingdom’ Oscar adayı olduktan sonra filmin Sydney doğumlu yönetmeni
David Michôd’nun önünde pek çok kapı açılsa da o kendini 2007 yılında
Los Angeles’ta film kariyeri inşa etmeye çalıştığı zamanlarda, Joel
Edgerton ile birlikte kaleme aldığı bir hikâye üzerinde çalışırken
buldu. Esasen bir intikam western’i olan ‘The Rover’, ‘Mad Max’
filmlerinden pek de farklı olmayan bir dünyada geçse de, ordunun
gönülsüzce düzeni korumaya çalıştığı ve ahlakın neredeyse yok olduğu bir
dünya bu. “Klasik bir post-apokaliptik film olmasını istemedim.”
diyerek durumu açıklıyor Michôd. “Film hayatta bir şey başaramayan,
çaresiz ve bu nedenle tehlikeli bir hale gelmiş insanlar hakkında…”
Filmde net cevaplar olmaması alegorik bir okuma yapmayı gerektiriyor.
“Bir noktada dünyayı bugün nasıl gördüğüm ile ilgili bir film haline
geldi ‘The Rover’: Açgözlülük ve ihmal nedeniyle tamamen yozlaşmış bir
dünya ve her şeyini kaybetmiş bir adamı öldürücü bir öfkenin harekete
geçirebilmesi hakkında…” diyor Michôd.
Michôd ana karakteri ‘Animal Kingdom’da iyi polisi canlandıran Pearce
için yazmış. “Guy size aynı anda hiçbir şey ve her şeyi verebiliyor,
böyle bir yeteneği var.” diyor Michôd. “Tamamen soğuk ve gizemliyken,
aynı anda duygu dolu olabilmekten söz ediyorum.” Eric’in kaçırdığı
yaralı ve ahmak genç Amerikalı Rey’i canlandırması için ise gönülçelen
Robert Pattinson’ı seçti Michôd. “Sevdiğim biri Robert, seçmelere geldi
ve olağanüstü bir performans sergiledi. Filmim için biçilmiş kaftan
olmayabilirdi -hâlâ Twilight filmlerini izlemedim- ama bu gibi hislerimi
bahane etmemeyi çoktan öğrendim.”
Pearce için yeniden Michôd ile çalışmak kaçırılmaması gereken bir
fırsatmış. “David ve Johnny Hillcoat (‘The Proposition’) gibi
yönetmenlerle çalışmayı çok seviyorum çünkü saygı gördüğünüzü
hissediyorsunuz. İşin komik tarafı, ikisi de sevimli, sessiz sedasız ve
nazik insanlar ama gelin görün ki en şiddetli filmleri onlar yapıyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder