5 Temmuz 2014 Cumartesi

'The Rover' Ekibinin Time Out İstanbul Röportajı

TimeOutİstanbul: ‘Animal Kingdom’ ile akıllara kazınan David Michôd’nun yeni filmi ‘The Rover’da Guy Pearce, intikam peşindeki öfkeli bir adamı ete kemiğe büründürüyor. Michôd ve Pearce ile Nick Dent konuştu.

Aklı selim bir adamın şiddetli bir öfkeye kapılmasına ne sebep olabilir? Film setindeki Guy Pearce için bu sorunun cevabı, kendisi ve rol arkadaşı Robert Pattinson önemli bir sahne çekmeye çalışırken kendilerine nutuk çeken bir paparazzi sürüsü… “Robert hayli ünlü olduğu için illa ki takip edileceğinizi biliyorsunuz.” diyor Pearce. “Neyse ki ‘The Rover’ın seti şehirden epey uzaktaydı (Avustralya’daki Flinders Ranges dağlarının güneyinde) ve bu gibi durumlarla pek karşılaşmadık…”

“Paparazziler söz konusu olduğunda hırçın bir adama dönüşüyorum. Şiddete yönelmek istememe sebep oluyorlar.” diye gülerek devam ediyor sözlerine Pearce. Onun gibi mülayimliğiyle ünlü bir oyuncunun, David Michôd’nun ‘Animal Kingdom’dan sonra çektiği ilk film olan ‘The Rover’da canlandırdığına benzer bir karaktere dönüştüğünü düşünmek komik geliyor insana. Filmde Pearce’ın canlandırdığı Eric adlı, duygusal açıdan çöküntüye uğramış bu karakter, dünya çapında yaşanan ekonomik bir krizin ardından Avustralya’nın ücra bir köşesinde yaşıyor. Çalınan arabasını geri alabilmek için hırsızların peşine düşüyor.


Pearce’a göre ahlaken hiçbir sınırın olmadığı bir dünyaya salınmış vahşi bir hayvan Eric. “Bir köpek başka bir köpeği öldürdüğünde, artık bir kez kan tadı almış oluyor ve bunun geri dönüşü yok. Bense insanoğlunu barbarlığa ne geri döndürürdü, bunu merak ediyorum. O noktadan ne kadar uzaktayız?”

‘Animal Kingdom’ Oscar adayı olduktan sonra filmin Sydney doğumlu yönetmeni David Michôd’nun önünde pek çok kapı açılsa da o kendini 2007 yılında Los Angeles’ta film kariyeri inşa etmeye çalıştığı zamanlarda, Joel Edgerton ile birlikte kaleme aldığı bir hikâye üzerinde çalışırken buldu. Esasen bir intikam western’i olan ‘The Rover’, ‘Mad Max’ filmlerinden pek de farklı olmayan bir dünyada geçse de, ordunun gönülsüzce düzeni korumaya çalıştığı ve ahlakın neredeyse yok olduğu bir dünya bu. “Klasik bir post-apokaliptik film olmasını istemedim.” diyerek durumu açıklıyor Michôd. “Film hayatta bir şey başaramayan, çaresiz ve bu nedenle tehlikeli bir hale gelmiş insanlar hakkında…”

Filmde net cevaplar olmaması alegorik bir okuma yapmayı gerektiriyor. “Bir noktada dünyayı bugün nasıl gördüğüm ile ilgili bir film haline geldi ‘The Rover’: Açgözlülük ve ihmal nedeniyle tamamen yozlaşmış bir dünya ve her şeyini kaybetmiş bir adamı öldürücü bir öfkenin harekete geçirebilmesi hakkında…” diyor Michôd.

Michôd ana karakteri ‘Animal Kingdom’da iyi polisi canlandıran Pearce için yazmış. “Guy size aynı anda hiçbir şey ve her şeyi verebiliyor, böyle bir yeteneği var.” diyor Michôd. “Tamamen soğuk ve gizemliyken, aynı anda duygu dolu olabilmekten söz ediyorum.” Eric’in kaçırdığı yaralı ve ahmak genç Amerikalı Rey’i canlandırması için ise gönülçelen Robert Pattinson’ı seçti Michôd. “Sevdiğim biri Robert, seçmelere geldi ve olağanüstü bir performans sergiledi. Filmim için biçilmiş kaftan olmayabilirdi -hâlâ Twilight filmlerini izlemedim- ama bu gibi hislerimi bahane etmemeyi çoktan öğrendim.”

Pearce için yeniden Michôd ile çalışmak kaçırılmaması gereken bir fırsatmış. “David ve Johnny Hillcoat (‘The Proposition’) gibi yönetmenlerle çalışmayı çok seviyorum çünkü saygı gördüğünüzü hissediyorsunuz. İşin komik tarafı, ikisi de sevimli, sessiz sedasız ve nazik insanlar ama gelin görün ki en şiddetli filmleri onlar yapıyor.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder