Robert Pattinson ve Guy Pearce, ölümcül bir kovalamaca içinde günümüz toplumunu eleştiren The Rover -Takip filminde bir arada. Hayranlarla dolu New York caddeleri yerine Avustralya’nın ıssız şehirlerinde geçen çekimlerin performanslarını artırdığını düşünen iki yıldızdan özel röportaj...
Devlet ve toplum çökmüş, kanunlar yok olmuş ve aradan 10 yıl geçmiş. Katı bir insana dönüşmüş ve yalnız bir insan olan Eric (Pearce), ıssız yolları da dolaşmakta. Bir grup hırsız, arabasını çalar ve geride yaralı arkadaşları Rey’i (Pattinson) bırakır. Eric, Rey’i arkadaşlarının izini sürmesi için zorlar çünkü Eric için önemli tek şey arabasıdır ve artık o arabayı geri almak hayatının amacıdır... Avustralya’nın kırsal bölgelerinde çekilen ve izleyiciyi ‘Düşünmeye iten’ Takip, 67. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı gösterildi. Filmin başrol oyuncusu olan ve büyük bütçeli Hollywood filmlerinde görmeye alışık olduğumuz Robert Pattinson, saf ve komik hareketleriyle yine seyircinin gönlünü çalacağa benziyor. Zaten filmde onun dışındaki her şey korkutucu ve sert: Sistemin çöktüğü ve bilindik düzenin yok olduğu bir zamanda yaşam savaşı veren insanların hikayesi anlatılıyor. Pattinson’a yıldız oyuncu Guy Pearce eşlik ediyor.
ROL YAPAMIYORSUNUZ
-Çekimleri sıra dışı bir doğada gerçekleştirdiniz. İnsanlardan uzaklaşmak nasıl bir etki yarattı? Rahatlatıcı mı?
Robert Pattinson: Evet, performans açısından. Çekimlerden önce birkaç ritüelim var ve bunları yapmayı seviyorum. Mesela çekime başlamadan hemen önce ‘karaktere girmeyi’. Birkaç kişi, siz komik suratlar yaparken fotoğrafınızı çekince bu çok zor oluyor. Bu durum kafanıza takılıyor ve artık ne yapmak istediğinizi bilmiyorsunuz. Orada istediğim her şeyi yapabiliyordum. Garip biri olduğum düşünebilir ama bu oldukça özgürleştirici bir şey (gülüyor).
Guy Pearce: Çok tozlu yollardı gerçekten. Ama orada olmak güzeldi. Sıcakla ve sineklerle uğraşmak zorunda kalıyorsunuz ama tüm bunlar, yeni şeyler deneyimlemenize yardımcı oluyor. Her hafta başka bir kasabadaydık ve sürekli yeni yerler tanıdık. Dağlar ve açık alanlardan geçtik. Bu gerçekten ilham vericiydi.
-Canlandırdığınız karakterler belirli özelliklere sahip. Çekim aralarında neler yaşanıyordu? Enerjinizi çekimler boyunca nasıl aynı seviyede tutabildiniz?
R.P: Sanırım çekim aralarında çok güldük! Sete arkanı döndüğün an David’in (Yönetmen David Michod) yaratmak istediği dünyanın içinde buluyordun kendini. Doğa yapısı çok yardımcı oldu aslında. Birisi ‘Hazır mısın?’ diye sorduğunda sadece orada yürüyor olmak bile o dünyanın içine girmenize yardım ediyordu.
G.P: Aslında karakterden çok uzaklaşamıyorsun çünkü birçok kişi onu doğru yansıtmak için uğraşıyor ve buna saygı duymak gerekli.
HAYATTA KALMAYI BAŞARANLARIN ÖYKÜSÜ
-Takip’in konusunu nasıl açıklarsınız?
R.P: Bence hayatta kalmayı başarmışların hikayesi. Ekstrem durumlarda basit kalmayı başarmışlar. Çok az umut kaldığında nasıl yaşamaya devam edeceklerini çözmüşler. Yarın yapman gereken bir şey yok, bugün niye kakıp hayatına devam edesin ki? Hatta benim dahil olduğum çete bile. Soygun yapıp para çalıyorlar ama parayı kullanacak yerleri yok. Eric (Guy Pearce) para için ‘Değersiz, sadece kağıt parçası’ diyor. Her şey değersizleşmişse, yaşamaya devam etmek oldukça zor ama insanlar yine de devam ediyor.
G.P: Üzücü olan, şu an dünyanın bazı yerlerinde aynı The Rover’daki gibi yaşayan insanların olması. Umudu olmadan yaşayan insanları görmek için haberleri izlemeniz yeterli. Sokaklarda silahlarla dolaşıyorlar, yaşayacakları bir yerleri yok. Sadece birkaç şey ters gidiyor ve bir bakmışsınız hayatta kalma düşüncesine çok farklı bakıyorsunuz. Bu kadar kırılgan olmamız beni şaşırtıyor.
BİR SÜRE ORTADAN KAYBOLMAYI DÜŞÜNÜYORUM
-Birer Hollywood yıldızı olarak, kariyerinizden memnun musunuz?
R.P:
Kesinlikle. İki filmim birden Cannes’da gösterildiği için çok
heyecanlıyım. Yıllardır beraber çalışmak istediğim insanlarla
çalışabildiğim için çok mutluyum. Geçen yıl şanslıydım, çok havalı
işlere dahil oldum.
G.P:
Son yıllarda bu kadar başarılı projelerde yer aldığım için kendimi
kesinlikle çok şanslı görüyorum ama bu gelip geçer. Ayrıca bir süre için
ortadan kaybolmayı düşünüyorum. Bence istikrarlı bir kariyer için bu
gerekiyor.
SON ÜÇ YILDA 11 ÜNLÜ FİLMDE OYNADI 46 yaşındaki Avustralyalı oyuncu ve müzisyen Guy Pearce, kariyerine Neighbours Mike Young adlı televizyon dizisiyle başladı.
2000 yılında Memento filmindeki oyunculuğuyla Saturn Ödülüne aday gösterildi, aynı filmle En iyi Aktör dalında Sıerra ve SDFCS Ödülü kazandı. İki-üç yıl ara verdikten sonra üst üste çektiği filmlerle dikkat çeken Pearce, 2011’de 33 Postcards, Don’t Be Afraıd of the Dark, Seekıng JustiCe, 2012’de Lockout , Prometheus, Lawless, Jack IrıSh, 2013’te Breathe In, Iron Man 3 ve Hateshıp filmlerindeki performansıyla çok konuşuldu.
MODEL, MÜZİSYEN VE OYUNCU
Tam adı Robert Douglas Thomas Pattınson olan 27 yaşındaki İngiliz oyuncu, kariyerine aslında bir müzisyen ve tiyatrocu olma hedefiyle başladı. Modellik yapan, piyano ve gitar çalan Pattınson, tiyatroda Macbeth, Anythıng Goes, Our Town ve Tess of the D’Urbevılles gibi oyunlarda yer aldı. Pattınson, The Rıng of Nıbelungs filmindeki Nıbelungs karakteriyle 15 yaşında beyazperdeyle tanıştı. Daha sonra Reese Wıtherspoon’un Vanıty Faır adlı filminde Rawdy Crawley ve Harry Potter serisinin dördüncü filmi Ateş Kadehi’ndeki Cedrıc Dıggory rollerini üstlenen genç aktör, Twılıght serisindeki Edward karakteriyle özellikle genç izleyicilerin kalbini kazandı. Rol arkadaşı Krısten Stewart ile olan birlikteliği de en az film kadar gündemden düşmedi. 2008 yılında Strasbourg Film Festivali’nde How to Be filmindeki Art karakteri ile En İyi Aktör ve yine 2008’de Hollywood Film Festivali Ödül Komitesince Yeni Hollywood Ödülü’nü kazandı. Bu yıl The Rover’daki Reynolds’ın yanı sıra Maps to the Stars’ta Jerome Fontana, Queen of the Desert’ta T.E Lawrence rolleriyle de dikkat çekti.
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder