13 Eylül 2012 Perşembe

Moviefone Röportajı (Ağustos 2012)

Filmdeki anti-kapitalist eğilimi göz önünde tutacak olursak ikinizin bu sabah New York Borsası'nın çanını çalmanız biraz ironik değil mi?

David Cronenberg: Beklediğimden çok daha olağanüstü bir deneyimdi. "Evet, olay yerini ziyarete gidiyoruz, ve bu çanı çalmak biraz rahatlatıcı bir durum olacak" diye düşündüm.

Robert Pattinson: Oradaki insanların bu filmi izlediler mi ya da ne hakkında oldugunu dair bir fikri var mı çok merak ediyorum.

DC: Evet! Oradaki insanlar film ve bizim için çok heyecanlılardı ve bize arkadaşça davrandılar. Ama yine de orası tamamen farklı bir dünya. Film onlara çok tanıdık. Sanırım herkesin ne yaptıklarını bildiğini zannediyorlar. Ve bence borsacıların ünü ve rezilliği ve herkesin her şeyin farkında oluşu fikri onları daha da heveslendiriyor. Ama oradayken bir şeyi fark ediyorsunuz ve şöyle diyorsunuz ; "Aman Tanrım! Hiçbir şey bildiğim yok benim". Yine de bu çok ilginç ve ironik bir fırsattı diyebilirim. Bu anı "Cosmopolis" için kullanmak, çanı çalarak Menkul Kıymetlet Borsasını açmak, çok tuhaftı. Hisse satıyor muyduk? Bilemiyorum... (gülüyor) Bize küçük madalyalar verdiler!

Rob, "The Daily Show" da Cosmopolis'i fiziksel olarak insanlara anlatamanın neredeyse imkansız oldugundan bahsettin. Peki sen filmi kendine nasıl açıklıyorsun? Ya da açıklayabiliyor musun?

RP: Son ropörtajımda herşeyi projelendirmeye başladım. Bunu kelimenin tam anlamıyla terapi seansı olarak kullandım (gülüyor). Aslında ne dediğimi bilmiyordum.

DC: Resmen şoktaydım. Daha önce onun bunları söylediğini hiç duymamıştım.

RP: (gülüyor) O an fark etmiştim ki film aslında hakkında olmadığını söylediğim şeyler hakkındaydı. Yani neyden bahsettiğim konusunda hiç bir fikrim yoktu. Film hakkındaki ilk düşüncemin 'komik bir senaryo' olması tam bir komediydi! Üzücü bir komedi. Filmi ilk kez izleyip de ne kadar dramatik olduğunu gördüğümde şoktaydım. Ve filmi tanıtmaya başladığımda herkesin 'capitalizm ve daha derin konular hakkında' yorumu beni de onların yolundan gitmeye teşvik etti. Sonra kendi kendime "İlginç, bu oldukça ilginç. O zaman ben de bu filmden ilginç bir şekilde bahsetmeliyim" dedim. Filmin ilginç olduğunu zaten hep biliyordum ama bu sanki biraz da bir kayaya bakmak gibi... Her şekle sokabilirsiniz.

Film dramatik bir komedi. Çok fazla kara mizah içeriyor. Mesela, şu prostat muayenesi sahnesinden bahsedelim. Belli ki gerçekten yaptırmadın, ama...

RP: Üç parmak kullandılar!

DC: (gülüyor) Oyunculuk methoduna yaklaşımına saygı duyuyorum.

RP: Yani, ben bu film için borsacılar hakkında hiç birşey araştırmadım. Tüm film boyunca bunun hakkında tek bir düşüncem olmadı. Hatta Wall Street işgali hakkında bile hiç bir fikrim yoktu. İsyancılarla ilgili olan kısmı çekerken (göstericiler arabanın etrafını sarıp onu sallıyordu) bunun kapitalizmle ilgili olup olmadığını düşünmüyordum bile.

DC: Aslında Rob, karakterine, karakterin kendini düşündüğü şekilde yaklaşıyordu. Aktörden ziyade daha çok karakter düşünüyordu. O sadece hayatını yaşıyor, yapması gerekeni yapıyor. Çoğu insanın yaşadığı şekilde yaşıyor; kendini hikayedeki bir karakter sanmıyor...

Yani Eric dışarıda gerçekleşen işgal hareketine karşı tamamen kayıtsız.

DC: Evet, öyle. Diyor ki; "İki saat önce uluslararası bir hareketti. Peki ya şimdi? Çoktan unutulmuş"

RP: Bu sahneyi çekmek en korkutucu şeylerden biriydi. Neredeyse iki yüz oyuncu vardı arabayı sallayan. Ama arabanın içinde Eric için bunu görmezden gelmenin ne kadar basit olduğunu fark ediyorsunuz. İçeride kelimenin tam anlamıyla sahneyi yaşıyorduk (isyan sırasında). Eğer zırhlı bir arabanın içindeyseniz, dışarıdaki kargaşa ve çılgınlığı tamamen görmezden gelebilirsiniz. Sizin için bir farklılık yaratmaz. Bunun sonrası hakkında düşünmek bir şekilde ürkütücü aslında... İsyancıların nasıl güçlü ve önemli bir şey yaptıklarını düşünmesi fakat öyle olmaması...

Anti-kapitalist yaklaşımın dışında, bu filmden çıkardığım diğer şey Paul Giamatti'nin hala inanılmaz yetenekli olduğu.

RP: Neredeyse her sahnede dehşete düşmüştüm çünkü herkesle üç gün kadar çekim yapacaktım ve Paul'le olan sahnem sonucusuydu. Fakat bu gerginlik büyüdükçe büyüdü ta ki onunla çekeceğim o dev sahneye kadar. Paul de neyseki benim kadar dehşet içindeydi. Esasen ne olacağı hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ama o sahne gerçekten komikti, gülmek için oynuyorduk. Tuhaftı. Paul'ün kadınların ayakkabısı ve diğer şeyler yaptığı sahnede daha önce hiç yapmadığım bir şey yapıyordum; sahneyi film izlermiş gibi izliyordum. Mükemmel ötesiydi. Kamerayı görmedim bile. Tamamen sahne dışındaydım ve  sadece onu izliyordum. Sürekli repliğimi söylemeyi unutuyordum. Sanırım bu yaptığım en iyi şeylerden biriydi. Sahneyi çekerken onunla konuşamadım bile, çünkü eğer ona yalakalık yapsaydım ertesi gün işe gelemeyeceğimi biliyordum. Onun muhteşem olduğunu düşünmüştüm.

Hadi şu saçını kestirmeye başladığın ve yarıda bıraktığın sahneden konuşalım. Filmin geri kalanında yarısı kısacık kesilmiş saçlarla görünüyorsun. Bu görüntüyü filmin dışında ne kadar süre kullandın?

RP: Epeyce uzun kullandım! Beğenmiştim. Korkunç olan şey filmde olayı iyi yansıtmak için kafa derisi göstermemiz gerekiyordu, bu yüzden çok kısa kesilmişti.

DC: Ve saçı kesen bi aktördü, berber değildi.

Rob, artık bir Crononberg filminde olduğuna göre O'nun filmlerini daha iyi anlayabiliyor musun? Yani şimdi bana "Videodrome"un ne hakkında olduğunu tamamen açıklayabilir misin?

RP: "Videodrome" demen komik. Çünkü "Cosmopolis" eleştirilerinin çoğunu okudum ve onlar "eXistenZ" formuna bir dönüş olduğundan bahsediyordu. Ama ben 'hayır değil' diye düşündüm. Kesinlikle "Videodrome"a çok daha yakındı. Kulağa saçma gelecek ama ben "Videodrome"u daha çok mistik anlayış tarzında buluyorum. "eXistenZ"in gerçeklikte çok daha fazla temeli varken "Videodrome" daha çok bir hayali tanımlamak gibi. Çoğu insan diğer insanların hayallerini ilginç bulmaz. Ama bazen, eğer kişiyi tanıyorsan, ilginç gelebilir. Ben insanların hayallerini dinlemeyi, o insanları tanımasam da ilginç buluyorum. Ayrıca günlüklerini okumak da hoşuma gidiyor (gülüyor).

Ama evet. Onu anlamak açısından, bilemiyorum. Yani, tuhaf şeyler çıkarıyorum. Bazı şeyleri yanlış anlama konusunda üzerime yok. Özellikle de senaryolarda, anlamı çok açık olsada ben tam tersi bir anlam çıkarıyorum. Bazen seçmelere gittiğinde ben 'Bu adam, kötü adam değil mi?' diyorum, onlar ise 'Hayır, bu The Notebook' diyorlar (gülüyor).

Rob "Videodrome" hakkında hatalı mıydı yoksa doğru mu anlamış?

DC: Ne anlattığı hakkında hiç bir fikrim yok (gülüyor).

RP: (gülüyor)

DC: Eh sanırım o zaman doğru.

ÇEVİRİ: RobertaYDiego
Moviefone

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder