R: Bir şekilde evet. Fakat aslında bu filmi asla bir banka ya da Wall Street hikayesi olarak ele almadım. Eric'in kendini finans sektörüne ait hissettiğini de düşünmüyorum zaten. Finans sektörüne teşekkür anlamında parasına para kattığını ve aslında sevdiği tek şeyin rakamlar olduğunu düşünüyorum. Yani film bana göre kapitalizmin sonuçlarını anlatmıyor, hem de hiç. Ne hakkında olduğunu bile bilmiyorum.
Filmin bir teması var o da gençlik. Kendinden yaşlı bir dünyanın içine düşmüş olan bir gençlik.
R. İzleyicilerin filmde ilgisini çekecek bir diğer nokta da finansal krize bakış açısı ve belirli bir yaşa gelmiş fakat çok zorluklar yaşamamış genç neslin yaratılan bu karmaşayı düzeltmeye zorlanması. Bu genç neslin kimliğini tanıması için önemli bir imaj fakat biz filmi çekerken hiç böyle olacağını düşünmemiştik.
Filmde karakterin kendi yarattığı ve sahip olduğunu dünyasında yaşıyor. Kendini diğerlerinden farklı görmesi rolünün en önemli karakteristik özelliği değil mi?
R: Evet, aynen dediğiniz gibi o kendine bir dünya yaratmış. Arabanın camından Eric'in gözüyle gördüğümüz dış görüntülerin her sahnesinde bunu görüyoruz. Hatta öyle ki onun kullandığı dil bile normal değil -geleneksel bir İngilizceyle konuşuyor- kendine has bir dille konuşuyor ve çok özgün bir dünyada yaşıyor.
Karakterin neden New York'un bir ucundan diğerine gidip saç tıraşı olmak istiyor?
R: Aklını kaçırdığını ve buna uyum sağlamaya çalıştığını düşünüyorum. Ve bir de şöyle bir durum vardır, hani sabah kalkarsınız da aklına bir fikir yerleşir ve onu o gün yapmak zorunda hissedersiniz ya işte belki bu öyle bir şeydir.
David Cronenberg'le ilişkiniz nasıl? Bu tarz bir film için seni seçtiğine şaşırdın mı?
R: Evet, oldukça şaşırdım. Çok beklenmedik bir telefondu ve onunla çalışacağımı bilmek büyük bir heyecandı. Bu saatten sonra yapmak istediğim filmler Cosmopolis gibi olsun istiyorum çünkü benim için oldukça büyük bir deneyimdi.
Kristen Stewart'la birlikte farklı filmlerle Cannes'da olmak garip geliyor mu?
R: Arkadaşım bile burada ve bu oldukça garip: bu yıl Alacakaranlık sona eriyor ve Kristen, en yakın arkadaşım Tom (Sturridge) ve ben burada, Cannes'dayız.
Röportajın devamı + Video
Dünyanın en büyük ekonomik krizlerinden birinin yaşandığı şu günlerde bu çılgın dünyada yaşayan genç bir adam olarak geleceğin için endişeleniyor musun? Geleceğinin nasıl olacağını düşünüyorsun?
R: Tabii ki endişeleniyorum. Ama beni daha çok koltuklarında oturup her şeyden habersiz kendilerini video oyunlarına kaptıran, dünyada ve etraflarında olan bitenin farkında olmadan yaşayan adamlar endişelendiriyor. Fakat Wall Street'i İşgal Et eylemcilerini gördüğünüzde bu size etrafta hala yaşamak, birbiriyle diyalog kurmak isteyen ve dünyanın kaderini umursayan toplulukların var olduğuna dair umut veriyor. Bu tarz girişimler günümüzde gittikçe azalıyor çünkü bu dünyada yaşmak güç, her şey zorlayıcı ve külfetli. Önümüzdeki 25 yılın oldukça ilginç olacağını düşünüyorum.
Filmdeki pek çok sahne bir limuzinin içinde geçiyor. Limuzinin içinde performansını ortaya nasıl çıkardın?
R: Sevdim sanırım. Etrafa yakından bakmaya alışıyor ve içerdeki her şeyi çok iyi tanıyorsunuz. Arabanın içinde hareket etmeyi öğreniyorsunuz. Mesela; her gün limuzinin içinde olduğumdan diğer aktörler sorun yaşarken benim içeri giriş ve çıkışımın hızlı olması gerekiyordu. İlk başlarda oldukça garip ve klostrofobikti ama bir süre sonra eğlenceli olmaya başladı.
Gerçek bir limuzin miydi yoksa sadece limuzin gibi tasarlanmış bir dekor muydu?
R: Hayır, gerçek bir limuzindi ama bir stüdyonun içindeydi böylece bazı parçaları çıkartılıp çekim uygun hale getirilebiliyordu fakat boyutu aynı kalıyordu, hatta pencerelerinden dışarıyı bile görebiliyorduk yani oldukça garipti.
Röportaj için çok teşekkürler.
Video
ÇEVİRİ: elwiens
RPLife
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder