29 Haziran 2014 Pazar

Buzzfeed Röportajı (Haziran 2014)

The Rover'da farklı ses tonu ve tiklerinin yanı sıra bir de güneyli aksanı yapıyorsun. Bunlar senaryoda var mıydı yoksa David Michôd'la birlikte mi geliştirdiniz?

Karakterimin güneyli olduğu yazılıydı ama belli bir bölge olarak belirtilmiyordu. Sanırım tüm o tikler falan - ahmakça görünsün diye mi yazılmıştı? Replikleri sesli söylediğiniz zaman o ruh vücudunuzda da ortaya çıkmaya başlıyor.

The Rover zahmetli bir iş gibi görünüyor. Hava çok sıcak ve her yerde sinekler var. Peki tüm bunlar rolüne yardımcı oldu mu?

Bana oldukça kolay geldi. Bence filmlerin en stresli yönü havanın nasıl olacağını kestirememenizdir çünkü o zaman herkes panik olmaya başlıyor. Ama The Rover çekimlerinde hava hep sıcaktı. Ayrıca hep temiz görünmek zorunda olan birini oynayacak olsaydınız, inanılmaz stresli olurdu. 10 saniyede bir yanınıza gelip makyajınızı düzelten birileri falan olurdu ancak ben sürekli bir çamur yığınının içinde oturduğumdan için çok da fark etmedi. Zaten sürekli kir içindeydim.

Çekimler boyunca hep aynı kıyafetleri giydin.

O kıyafetlerin yedeklerinin olduğunu bile sanmıyorum. Uzun bir süreçti, yüzlerce farklı pantolon denedik. Kostüm departmanın yaratmak istediği o yoksul havayı doğru yansıtmak istedik. İstediğimiz gibi  görünmeleri için yapıştırıcı bile kullandık. Sanki fazla kalınlardı. Ama nasıl hissetmek istediğimi biliyordum. Ayrıca tişört de seçmelerden beri aklımda olan bir şeydi. Renkleri ve her şeyiyle birlikte.


Pretty Girl Rock şarkısını seslendirdiğin sahne hakkında da konuşmak istiyorum. Beklenmedik ve çok sevimliydi.

Senaryoda o sahneyi okuduğumda, başlıca dönüm noktalarından birisiydi: Vay canına, şu ana kadar okuduğum sahnelerden de çok öte bir sahne bu dedim. Çok da cesurcaydı - insanları şaşırtacak bir şey yapacak olmak. Küçük bir sahne olacağını düşündüm fakat David şarkıyı o kadar uzatmıştı ki sandığımdan daha uzun bir sahne oldu. Harikaydı.

Çok tatlı bir andı, ayrıca farklı bir hayatı yaşamamış bu karakteri de güzel yansıttın.

Rey, normal bir insan gibi düşünmeyi öğrenememiş. Vereceği kararların sonuçları hakkında en ufak bir fikri yok çünkü şimdiye kadar verdiği hiçbir karar birinin hayatını etkilememiş.

Alacakaranlık seni zengin bir oyuncu ve paparazzilerin hedefi haline getirdi. Şafak Vakti - Bölüm 2 çıkalı neredeyse 2 yıl oldu, geri dönüp bakınca bu deneyimi nasıl görüyorsun?

İlk filmden sonraki anlaşmayı imzaladığımda, bunun 10 yıllık bir süreç olacağının farkındaydım ve bu sürecin ise... tanımlayamıyorum bile! Bir yavaşlama dönemi olacağını biliyordum. Fakat çok şanslıydım bazı küçük aşamalar geçirdim, her yıl, her yeni filmle bir şeyler oluyor ve insanların bakış açısı değişiyordu. O yüzden bu seriye hayatımın farklı bir parçasıymış gibi bakmıyorum. Hepsi aynı yola çıkıyor, gerçekten.

Birçok aktör büyük stüdyo filmleriyle küçük bağımsız filmler arasında ikilemde kalırlar. Ama Alacakaranlık'tan beri stüdyo filmlerinden kaçınıyormuşsun gibi görünüyor. Bilerek mi kaçınıyorsun?

Daha ortaya istediğim gibi bir şey çıkmadı. Evet, ilk Alacakaranlık filminden sonra sırf yeni bir yüz olduğum için birçok büyük bütçeli filmden teklif aldım fakat hiçbiriyle bir bağ kuramadım. Ama sanırım enerjim ve insanların bana bakış açısı - bu tarz rollere çok uymadığımı gösterdi. Okulda hiç spor takımlarında yer almadım ve sanırım insanlar bunu görüyorlar! Yaşlandıkça roller daha kapsamlı hale geliyor. Ama büyük bütçeli filmlerdeki genç rollere bakarsanız, hepsinin sporla uğraştığını görebilirsiniz. Onlardan nefret ediyorum.

Alacakaranlık'ın kariyerinin önünü kesip kesmediğini soracaktım fakat sanırım spor faaliyetlerinin kariyerine oluşturup oluşturmadığını sormalıyım.

Bu çok garip. Galiba git gide içe dönük roller beni daha çok çekmeye başlıyor. Sanırım duygusal tepkilerim biraz sönük. Alacakaranlık çekimlerini hatırlıyorum da, Catherine Hardwicke 'Neden ona öyle bakıyorsun? Tıpkı öldürecekmişsin gibi bakıyorsun' demişti. Bense 'Öyle mi? Ama bu aşk dolu bir bakış!' demiştim. Cosmopolis'te de bir şeyler yapmaya çalıştım ve bu - hafifçe kötüleşmeye başlamış bir duygusal kartela gibi. Geleneksel şeyler için bu yönümü geliştirmeliyim sanırım.  

Seçimlerinde tamamen yönetmen odaklı gibisin.

Hatanın sınırlarını olabildiğinde zorlamalısınız. En azından yapacağınız film size boktan gelse de, Herzog gibi biriyle çalışmak bir süper kahraman filmindan çok daha büyük bir fark yaratır. Hatta berbat bir süper kahraman filmi yapsan bile, 'ne bekliyordunuz ki?' durumu yaşanır.

Sen az önce T.E. Lawrence'ı canlandırdığın Werner Herzog filmine boktan mı dedin?

Hayır hayır, hiç de bile! Filmde çok az yer alıyorum zaten.

Öyle mi? Bilmiyordum.

Çekimlerde sadece 10 gün falan bulundum. Hayır, bence ortaya iyi bir şey çıkacak. Franco ve Nicole Kidman'ın birkaç sahnesini gördüm, çok iyi görünüyordu. Bu zaten garanti. Yıllardır Michôd'la çalışmayı umuyordum. Animal Kingdom son 10 yılın en iyi filmlerinden biriydi.

Sırada birkaç tane film projen var fakat benim ilgimi çeken James Dean ve fotoğrafçısı Dennis Stock'u anlatan Life filmi oldu. Alacakaranlık'tan beri oynadığın rollerin hayat tecrübelerinle hiçbir ilgisi yoktu fakat genç bir yıldız ve fotoğrafçı fikriyle yolun kesişiyor.

Komik, hiç böyle düşünmemiştim. Bu filmin hoşuma giden yanı mesleki kıskançlık. Film James Dean'in ünlü olmadan önceki zamanlarını konu alıyor fakat belli ki o zamanlarda da fotoğrafının çekilmesini seviyormuş. İkisi de inanılmaz kibirli ve ikisi de asıl sanatçının kendisi olduğunu düşünüyor. Dennis bir sinir hastası ve her şeye karşı bir kıskançlık duyuyor. Bu işin şöhret yönünü hiç düşünmemiştim. Dennis'in de düşündüğünü sanmıyorum. Ama sanırım sonradan, tek mirasının bu olması onu sinirlendirmiştir.

Geçenlerde yoluna bir aktör olarak devam edip etmeyeceğinden emin olmadığını söylediğin bir röportajını okudum. Sence öyle mi olacak?

Bilmiyorum. Umarım ki olmaz. Her bir işimde halletmeye çalıştığım tek şey güven sorunlarımı aşmaya çalışmak oluyor. Sanırım bu işe bağlanmamı sağlayan da bu oldu, ihtiyaçtan falan değil yani. [Çünkü sebebiniz, 'ihtiyaç' olursa] işte o zaman deliye döner ve özel hayatınızın kontrolünü kaybedersiniz. Bir şeyi nasıl yapacağımı kafamde tasarlayıp da başka bir şey bunu engellediği zaman çok sinir bozucu oluyor. Tam olarak deliye dönüyorum. En iyisi karakterden hiçbir şey beklememek. O zaman sorun olmuyor.

Bir şeyi yapamadığını fark edince ne yapıyorsun?

Çok berbat bir durum. Life filminin çekimlerinde böyle bir şeyle karşı karşıya kalmıştım. Sahneyi nasıl canlandıracağımı tam olarak iyi biliyordum. Film boyunca aklımda o sahneyi tasarlamıştım. Ama sonra herhangi bir nedenden dolayı sahne beklediğim şekilde gitmedi. Kimse işleri nasıl yoluna koyacağını bilmiyordu. Bense aklımı kaçırmak üzereydim. Herkes çok rahatsızdı. Daha sonra biraz da deneyimle "Tamam, başka kimseni konuşmasına müsaade etmeyip her repliği 10 farklı şekilde söyleyeceğim," deyip sahneyi düzenlerken bunu da düzeltmelerini umdum. "Benim yerime sen oynayabilir misin?" şeklinde.

Bu sinir bozucu bir durum muydu?

En korkunç durumlardan biriydi. Özellikle de çoğu zaman, önemli duygusal sahnelerde yapmacık oynadığınızı hissediyorsanız. Nasıl yapmacık olmayacağınızı biliyorsunuz fakat bir türlü beceremiyorsunuz. Ve yapabileceğiniz hiçbir şey olmuyor. Halbuki işin sonunda o sahneyi izleyen insanlar bunu farkına bile varmıyor. Canlandırdığınız sanhelerin yüzde 90'ını izlerken siz çok sahte bulurken diğerleri bunun fark etmiyor bile.

Geçenlerde 2011'de Vanity Fair'e verdiğin röportajda paparazziler yüzünden hayatının yaşanılmaz hale geldiğini söylediğin kısmı tekrar okudum. O konuda değişen bir şeyler var mı?

O röportajı hatırlıyorum ve aslında şaka yapıyordum. Sonra röportaj yayınlandı ve baktım ki sanki paparazziler yüzünden kendimi öldürmek üzereymişim gibi gözükmüş.

Ah, röportajın bir kısmı da muhabirin hayatın hakkında gözlemlediği şeylerden oluşuyordu.

Bunları nasıl gözlemleyebilir ki? Altı üstü bir evde oturduk, sohbet ettik. Her neyse. Sanırım dışarıdan birinin bakış açısından bakıldığında, hayatınızın inanılmaz şekilde küçülmesinin verdiği hisse alışmak zorundaymışsınız gibi görünüyor. Ama o röportaj 4 yıl önceydi. O zamanlar komik olduğumu düşünüyordum. Fakat hoşlandığınız şeyleri fark ettiğiniz zaman, o şey birden daha kolay hale geliyor. Bazı insanlar günlük hayatlarında fotoğraflanmayı zamanla kabul ediyorlar. Ama ben asla bununla baş edemezdim. O yüzden fotoğrafımın çekilebileceği yerlere fazla gitmiyorum. Bu kararı verdiğim için ne endişeleniyorum ne de yakınıyorum - üstümden büyük bir yük kalktı.

Yani fotoğrafın çekilmeden de yaşamanın yolları var?

Evet, kesinlikle.

Los Angeles'ta bile mi?

Gidebileceğiniz yerler çok kısıtlı. The Grove'a giderseniz, kesinlikle bir şeyler olacaktır mesela.

The Grove'da Apple mağazasına gidemezsin örneğin.

Orayı özlüyorum. Fıskiyeleri izlemeyi de!

Los Angeles'ta yaşamaktan memnunsun yani? Demek istediğim, istediğin her yerde yaşayabilirsin.

Her zaman Londra'ya geri dönüp orada yaşayacağımı hayal etmiştim ama oradan ayrıldığımdan beri bayağı bir değişti. Birçok arkadaşım da oradan ayrıldı ya da yuva kurdular. Artık durum değişti. Ayrıca şu an hayatımdaki ana ilgi alanım filmler ve Los Angeles da filmler için en iyi yer. Ayrıca burada yaşamanın rahatlığını da seviyorum. Burada insanlar bir şeyler yapmak istiyor, her zaman sessiz sakin değiller. Büyük şehirlerin çoğunda insanlar 'Ah, hayır, bunu yapmam imkansız' modundalar. Ama Los Angeles'taki insanlar öyle değil. Ve bu benim cidden hoşuma gidiyor.

O Vanity Fair röportajında, Charlie Sheen'e hayranlık duyduğunu da söylemiştin-

Öyle mi demişim?

Evet, eminim. Onun hiçbir şeyi umursamayan çılgın birisi oluşunu sevdiğini söylemiştin. Ayrıca geçenlerde The Hollywood Reporter röportajında Harmony Korine'in hayran olduğundan bahsetmişsin, ki sanırım aynı sebeplerden dolayı. Deneseydin sen de onlar gibi umursamaz olabilir miydin?

Bir bakıma olabilirdim. Ama insanların benden nefret etmesini istemem. Genel olarak istediğim her şeyi yapıyorum. Bu istediğim şeylerden biri de insanların beni sevmesi!

Blogumuz adına çeviriyi yapan: Nur Güven
Kaynak linki belirtilmediği sürece blogumuzdan çeviri alınması kesinlikle yasaktır.
Kaynak | RPLife

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder