30 Haziran 2014 Pazartesi

Boston Globe Röportajı (Haziran 2014)

David Michôd'un son filmi The Rover ile Robert Pattinson tamamen değişti. Alacakaranlık'taki o kusursuz dişleri ve filmin büyük ilgi görmesini sağlayan dağınık saçları yok artık. Cosmopolis ve Water For Elephants filmlerinde yer almasını sağlayan o düşünceli başrol adamı bakışı da kalmadı.

Tüm günümü The Rover için yapılan eleştirileri okumakla geçirdim. "Tartışılamaz bir yetenek" gibisinden ifadeler de vardı.

Vay canına.

Sen de eleştirileri okuyor musun?

Evet, elbette okuyorum. Ama aklımda sadece olumsuz olanlar kalıyor.

Eleştirileri her zaman okur muydun? Alacakaranlık zamanında falan da?

Hiç ders almıyorum. Tüm gün oturur onları okurdum, insanlar da "Bırak artık okumayı, daha yapılacak basın toplantıları var," derlerdi.

The Rover için yapılan eleştirileri sevmiş olmalısın. İnsanlar film için "dönüşüm geçirmiş" tabirini kullanıp duruyorlar.

Daha iyisini umamazdım. Zaten kendimi en kötüsüne hazırlamış ve insanların nefret edeceğini düşünmüştüm bu yüzden yazılan her şey ekstra güzel gibi geliyor.


Bu filmde nasıl yer aldın? Yönetmen David'in senle tanışmasından bahsettiği bir röportajı okudum. Hanginiz diğerini elde etmeye çalışıyordu?

Onunla tanıştığımda daha ortada senaryo bile yoktu. Animal Kingdom filmini çok sevmiştim. Agrasif yapımları seviyorum. David çok tutkulu görünüyordu, ki bu farklı bir şey. Senaryo elime geldiğinde, bu işe başladığımdan bu yana okuduğum en iyi 5 senaryodan biri olduğunu düşündüm.

Senaryonun neresinde güneyli aksanı yapacağın yazılıydı?

Karakterle ilgili yapılan ufak bir açıklamada güneyli olduğu yazılıydı, aslına bakarsan karakterle ilgili bilinen tek özellik bu. Gerçi güneyli aksanı yapmak oldukça eğlenceli; replikleri sesli söylemek istiyorsunuz. Genellikle, karakterini çözmeye çalışırken birden rolünü canlandırmak istiyorsunuz.

Aksanın oldukça zahmetsiz görünüyor.

Amerikan aksanı ve bazı yerel aksanlar sayesinde kulağım bayağı iyi, alışık yani. Hatta yerel Amerikan aksanını yerel İngiliz aksanından daha iyi yapabilirim. Neden bilemiyorum. Sanırım Amerikan filmleriyle büyüdüğüm için - bir de şarkı söylemenin de katkısı var tabii. Blues tarzı şarkıları çok dinlerdim. Yaptığım aksan da o tarz bir ritme sahip.

Filmde giydiklerin ve dişlerin hakkında da konuşmak istiyorum. Pis görünüşün çok inandırıcıydı.

Kıyafetler ve diğer tüm şeyler aslında bana oldukça zor geldiler, özellikle ayakkabılar falan. Gardrobumuz çok kapsamlıydı, özellikle kot pantolonlar. Film boyunca doğru kot pantolonu bulabilmek için 5 dolarlık yüzlerce kot pantolon denedik.

Filmin çekimi süresince duş almaya iznin var mıydı?

Evet, çok da bir fark yaratmadı. Sabah uyandığınız anda zaten çoktan sırılsıklam terlemiş oluyorsunuz. Bir bakıma güzeldi çünkü iki saniyede bir makyajımın tazelenmesi gerekmiyordu. Her an kir pas içindeydim.

Hangisi daha zordu merak ediyorum - sürekli kirli kıyafetlerle çekim yapmak mı yoksa Cosmopolis'teki gibi sürekli mükemmel görünmek zorunda kalmak mı?

Sanırım ikisi de. Cosmopolis çekimlerinde hatırlıyorum da, uyandığımda bile saçım güzel görünmek zorundaydı. Diğer yandan kirli kıyafetlerle çekim yapmak da iyi, bir çamur yığınının etrafında oturup istediğiniz gibi zevkini çıkarabilirsiniz.

Cosmopolis'ten söz açılmışken, David Cronenberg bu hafta Provincetown Film Festivali'nde onurlandırılıyor. Şu ana kadar onunla iki kez çalıştın: Cosmopolis ve Maps to the Stars. Eğer onunla röportaj yapma şansı yakalarsam, sence ne sormalıyım?

Afrikalı siyasetçiler hakkında falan rastgele bir soru sor, o da seni ansiklopedik bilgisiyle afallatsın. Ya da 15. yüzyılın Çekoslovakya felsefesiyle ilgili bir soru da sorabilirsin, sonra o 'işin doğrusu şu ki...' diyerekten başlasın.

İnternette yazılanlara göre Indiana Jones'u oynayacakmışsın. Bu yalnızca bir söylenti mi yoksa gerçeklik payı var mı?

Hayır, tamamen uydurmuşlar. Nasıl anlatsam, 'Oh, hadi Indiana Jones'u oynayacağı için ne kadar heyecanlı olduğumuzu yazalım ki o da nefret ettiğini ve bunun ne kadar saçma bir fikir olduğunu söylesin,' şeklinde bir ters psikoloji deniyorlar.

Büyük The Rover galası bu akşam. Sence Alacakaranlık hayranları gelip kamp kurarlar mı?

Alacakaranlık hayranları yaptığım her filmi desteklemeye geliyorlar; internet siteleri falan kuruyorlar. Muhtemelen çalıştığım herkes hayrete düşmüştür çünkü hayranlar gerçekten çok aktifler. Bu çok harika ve biraz da şaşırtıcı. Acaba The Rover hakkında ne düşünecekler, merak ediyorum.

Hırslı yönetmenleri sevdiğini söyledin. Peki birlikte çalışacağın sıradaki hırslı yönetmen kim?

Gerçekten çok şanslıyım. Ekim'de Idol's Eye için Olivier Assayas ve Robert De Niro ile çalışacağım, ki bu benim için çok garip bir şey. Olivier ile 2 yıl önce tanışmıştım ve o zamanlar bana bu senaryodan bahsetmişti. Bu çok çılgınca ve film için çok heyecanlıyım. Sanki tüm projeler mükemmel bir zamanlama ile kucağıma düşüyormuş gibi geliyor.

Kitap okumaya hiç şansın oluyor mu yoksa sadece senaryo mu okuyorsun?

Geçenlerde Andre Agassi'nin otobiyografisini bitirdim, harika bir kitaptı. Muhteşemdi. Bir de Steven Pinker'ın How the Mind Works kitabını okudum, o da son yıllarda okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Konusu evrimsel psikolojiydi. Aslında pek de bir şey anlamadım (gülüyor).

Bir de bu akşam galada ne giyeceğini sormalıyım. Sormam gereken soru bu değil miydi?

Aslında şu an tam ona bakıyorum çünkü koca popolunun teki olduğum için kıyafetin tadilattan geçmesi gerekti. Galiba takımım Alexander McQueen koleksiyonundan.

Blogumuz adına çeviriyi yapan: Nur Güven
Kaynak linki belirtilmediği sürece blogumuzdan çeviri alınması kesinlikle yasaktır.
Kaynak | RPLife

1 yorum:

  1. İşin doğrusu şu ki diyerek başlasın hahaha baya konuşuyor anlaşılan David :D

    YanıtlaSil