12 Haziran 2014 Perşembe

Direct Matin Röportajı (Haziran 2014)

İlgini çeken şey oynayacağın karakter miydi yoksa filmin kendisi mi?

Senaryo bana çok ilginç geldi ama aynı zamanda karakterim de bana çok yakın geldi, özellikle kendini ifade ediş şekli. Daha önce hiç böyle bir karakter görmemiştim.

Ahmak birini canlandırmak zor muydu?

Hayır, her şey kendiliğinden gelişti (gülüyor). Ona, bir parça sevgi için sahibine geri dönen dövülmüş sokak köpeği gözüyle baktım.

Film, insanoğlunun delilikleri yüzünden mahvolmuş dünyayı anlatıyor. Sence de toplumumuzun yöneldiği nokta bu mu?

Öyle olabilir ama ben daha iyimser bakıyorum. İnsanlığa hala inanıyorum. The Rover'da tüm insanlar kendini kaybetmiş değil, hala deli olmayanlar da var. Bazıları hala umutlu ve dünyayı yeniden canlandırmaya çalışıyorlar. Ama bu ekonomik çöküş tamamen olası diyebiliriz.
Birbiri ardına sistem karşıtı filmlerde oynadın: The Rover ve Maps to the Stars. Artık siyasetle mi ilgileniyorsun?

Aşağı yukarı liberalim diyebilirim. Aktör olup da özgürlükçü olmamak biraz zor. Belki de okyanuslar için daha çok endişelenmeliyiz ama siyaseti pek ciddiye almıyorum. Birçok batı ülkesinin bir avuç dolusu çok uluslu şirketlerin liderlikleri altında olduğunu görünce, oy vermek biraz boş bir işmiş gibi geliyor.

Gençlerin seks sembolünden önemli yönetmenlerin aradığı bir aktör haline geldin, kariyerindeki bu değişimin sırrı ne?

Biraz zaman aldı aslında. 4-5 yıldır çalışma üslubunu beğendiğim yönetmenlerle özel bir ilişki kurmaya çabalıyordum ve sonra her şey birden yerli yerine oturdu. Cosmopolis her şeyi değiştirdi. David Cronenberg'le tanıştığımdan beri, kariyerimde yeni bir yöne doğru yol almaya başladım.

Cannes'a iki filmle geldin: The Rover ve bir David Cronenberg filmi olan Maps to the Stars.

Burası filmlerin gösterilebileceği en harika yerlerden biri. Sizi etkisi altına alan inanılmaz bir enerjiye sahip. Buradaki tanıtımları seviyorum. Gazeteciler filmlerle gerçekten ilgileniyorlar ve gelip de 'En sevdiğin yiyecek hangisi?' gibisinden sorular sormuyorlar. Fransa'da, gazeteciler sinemayı çok seviyorlar.

Casusluk Gertrude Bell'in hayatını konu eden Werner Herzog projesi Queen of the Desert'in çekimlerini de bitirdin. Oradaki rolün neydi?

Arabistanlı genç Lawrence'ı oynuyorum. I. Dünya Savaşı sırasında Gertrude Bell'in yakın arkadaşıydı.

Ayrıca Anton Corbijn'in filmi Life'da da fotoğrafçı Dennis Stock'u canlandırıyorsun.

Onun da çekimleri yeni bitti. Geçen gün fragmanını gördüm. James Dean ünlü olmadan önce onun fotoğraflarını çeken adamı canlandırıyorum. Tabii o zamanlar James bilinmiyordu.

Başka ne planların var?

Kasım'da Olivier Assayas'ın Idols Eye isimli filminde oynayacağım. Bir hırsız çetesinin mafyaya ait olan bir dükkanı soymasını konu alan bir gangster filmi. Olay 1970'lerde geçiyor. Olivier Assayas ile iki buçuk yıl önce tanışmıştım fakat proje ortaya çıkalı sadece birkaç ay oldu.

Derginin basılı versiyonunda yer alan ekstra kısım:

Filmde [Life] James Dean'i canlandıran kişi sen değilsin değil mi?

Hayır, Dane DeHaan canlandırıyor. Garip aslında çünkü her şeyin iki ay içerisinde olması, [Jame Dean'in] hiç kimseyken bir anda inanılmaz bir başarının odağı haline gelmesi benim geçmişimle çok benzeşiyor. Times Meydanı'nda sigara içerken gördüğümüz o ünlü fotoğrafının çekilme tarihi East of Eden'in vizyona girmesinden bir gün önceydi. Alacakaranlık vizyona girmeden bir gün önce ben de aynı yerdeydim.

Blogumuz adına çeviriyi yapan: Nur Güven
Kaynak linki belirtilmediği sürece blogumuzdan çeviri alınması kesinlikle yasaktır.
DirectMatin | RPLife

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder