19 Kasım 2011 Cumartesi

Entertainment Weekly Röportajı (Kasım 2011)

Stewart, Taylor Lautner ve Robert Pattinson –ya da sizin tanıyacağınız şekilde Alacakanlık Serisi’nin yıldızları bir saat önce Hollywood’daki Grauman’s Chinese Theatre önündeki çimentoya el ve ayak izlerini bıraktılar. Hala törenin etkisinde olan Stewart, el izlerini bıraktıktan sonra çimentolu elleriyle hiç düşünmeden oyuncu arkadaşları Taylor Lautner ve Robert Pattinson’ın ellerini tutup havaya kaldırdığı o şiirsel anı övüyor.

“Dostum, o anda duygusal bir şeyler vardı. Beton çok kumluydu ve hiç bakmadan sadece ellerinizi buldum ve o anda güzel bir şeyler hissettim,” diyor Stewart. Dostum dedikleri de pek dostça davranıp kahkahayı basıyorlar. Stewart yalandan bir sinirle onlara kötü bakışlar atıyor: “Ne var biliyor musunuz? Lanet olsun ikinize de, bana güldüğünüz için.”

25 yaşındaki Pattinson, gülüyor ve Stewart’ın tören boyunca sergilediği kendine olan güveniyle dalga geçiyor. “Fark ettim ki törenden önce çok ustaca davranıyordun. Herkes “Kristen Stewart çok garip,” diyordu. Sense bugünlerde Küçük Bayan Kendinden Emin gibisin.”

Büyüyen sadece Stewart değil. Şafak Vakti Bölüm 1 (18 Kasım’da +13 yaş sınırıyla vizyona giriyor) Stephenie Meyer’in çok satan serisinden uyarlanan sondan önceki film bazı sarsıcı konularla karşımıza çıkıyor. (Evet, evet; spoiler uyarısı). Bill Condon’ın (Dream Girls) yönettiği filmde hayranlar serinin iffetli kahramanları Edward ve Bella’nın evlendiğini(!), sonunda seviştiklerini (!!) ve bunun sonucunda Bella’nın hayatını tehlikeye sokan hamileliğini ve yarı vampir fetüsün ancak görünce inanabileceğiniz ürpertici doğumunu görecekler. Her iki filmin çekimleri de sona erdi (Bölüm 2 Kasım 2012’de vizyona girecek) ve filmin oyuncuları resmi olarak Alacakaranlık sonrası kariyerlerine odaklandılar. 19 yaşındaki Lautner, geçen bahar Abduction adlı gerilim filminde yer aldı; pattinson yakın bir zamanda Cosmopolis çekimlerini bitirdi ve Stewart da önümüzdeki yaz vizyona girecek olan Charlize Theron ve Chris Hemsworth’le birlikte yer aldığı Snow White and the Huntsman çekimlerine kısa bir ara vermiş durumda. Üçlü kahve  ve hamur işi eşliğinde –birbirleriyle acımasızca dalga geçişleriyle- Entertainment Weekly’e konuştu.

Bill Condon bir yönetmen olarak projeye neler kattı?

Kristen Stewart: Bu işe kalpten bağlı olduğunu hissedebilirsiniz. Ciddiyim. Toplumun yargılarından kolayca etkilenip duygusal açıdan önemli olan pek çok şeyi çıkarabilirsiniz. Daha önce replikler kesilmişti –Alacakaranlık setlerinde bu tarz olaylara şahit oldum ve “Oh, ama bu replik çok güzeldi,” dedim pek çok kez. Bill bunu yapmadı, senaryodaki bütün replikleri filmde tuttu. O bu aşk hikayesini gerçekten iyi kavradı. Bu ruhu bir süreliğine kaybetmiştik diye düşünüyorum ama şimdi o ruh yeniden canlanmış gibi hissediyoruz.

Filmin bitmiş halini izlemiş durumdasınız. Herhangi bir şeyin kesilmesi sizi hayal kırıklığına uğrattı mı?

Taylor Lautner: Doğum sahnesi tabii ki.
Robert Pattinson: Evet doğum sahnesi ve de sevişme sahnesi.
KS: Evet ikisi de. Her iki sahneden de daha fazla şey görmek isterdim.
RP: Ayrıca biz bu sahnelerin çok –
KS: Daha iyi versiyonlarını gördük.



Sanırım sorun filmin 13 yaş üstü olması.

RP: Sadece bazı şeyleri kısıtlıyor, kamera açıları gibi. Ayrıca doğum sahnesinde Bella’nın acı çektiği bazı bölümler vardı –
KS: Bu beni en çok hayal kırklığına uğratan şey –Bill’le bununla ilgili konuştuk. Bu sahneyi daha az enerjiyle oynadığımda Bella’nın halinden daha iyi anladım ya da öyle bir şey ki bu Bill’in hikayeyi anlatımını kolaylaştırdı. Ama kitapta Bella, “HAYIRRRR” (Stewart ayağa kalkıyor ve nasıl yaptığını gösteriyor) diye çığlık atıyor. Ben de aynen öyle yaptım - delice, şeytanvari bir şekilde. Hayal edebileceğiniz en vahşi anne ile kendi hayatı için savaşan biri arasında gidip geliyordum. Yani, tam bir kaçıktım.
RP: Doğum sahnesini çekmeden önce herkesin ödü kopuyordu çünkü bu seri için çok önemli bir noktaydı. Ama sanırım biz üçümüz o gün harika bir günmüş gibi hissettik. Sahne sadece 5-6 dakika sürmesine rağmen her saniyesini hissediyorsunuz…
TL: Evet, bazı şeylerin olmaması sinir bozucu biliyorum ama yine de doğum sahnesini seviyorum.
KS: Evet, ben de hala seviyorum.


Sevişme sahnesi sansürlenmeden önce herhangi bir görüntü izlediniz mi?

RP: Evet, o sahnenin daha ateşli bir versiyonu vardı.
KS: Kitapta fiilen seks göremiyorsunuz, ama sonrasında bunun hakkında konuşuyorlar ve anlıyorsunuz ki bu çok çok ateşli. Sahneyi çekmek gerçek bir deneyim sayılmazdı çünkü parça parça çekildi. Onun yüzüne, ellerine ve benim yüzüme odaklı küçük bireysel kareler alındı. Sinematik açıdan hepsini birleştirdiğinde şahane bir sahne ortaya çıkıyor. Sahneyi çok sevdim ama aslında öyle bir sahne çekmedik.
RP: Gerçeketen çekmeye kalkıştığımızda bize sürekli durun dediler. (gülüyor)
KS: Aynen! Bill sürekli “Hareket etmeyin!” diyordu. (gülüyor) Yani fiilen onunla sette sevişmek istemedim ama…
RP: Neden olmasın? (gülüyor) Popo çatalımı görebilirsiniz –neden popo çatalı göstermek +18 olmasını sağlamıyor? Ve bir de bunu tüm sahne boyunca görüyorsunuz.

KS: Hayır, görmüyorsunuz. O sahne kararttılar ya da öyle bir şey.

TL: Sahneyi kısalttılar ya da popo çatalını sildiler.
RP: Sahnenin 18 yaş üstü haline gelmesinin nedeni Kristen. (Stewart’a dönerek) Senin o abartılı hareketlerin –13 yaş üstü bir filmde kimse öyle sahneler görmedi! (gülüyor) Yaş sınırını belirleme süreci seslerle alakalı.
KS: Onu hareketiyle benim çıkardığım seslerin birleşimi gibi – bu iyi bir şey değil.
RP: Bir sevişme sahnesi 18 yaş üstü ise yapacağınız ilk şey sesleri çıkartıp sahnenin üzerine müzik eklemek olur. Korku sahnesi için de aynı şey geçerli, çığlıkları çıkartırsınız.
TL: Ya da bir aksiyon sahnesinde eğer birini yumrukluyorsanız yumruğun yüze çarptığı anki sesi çıkartırsınız.
KS: Geçen hafta Chris Hemsworth’ü yumrukladım (Snow White and the Huntsman çekimlerinde). Gözünü morarttım.

TL: Ne? Gerçekten mi? Peki yumruklaman gerekiyor muydu?
KS: Hayır, ıskalamam gerekiyordu.

Daha önce birinin gözünü morartmış mıydın?

KS: Hayır. Ama şunu söylemem şart bir kız olarak böyle bir durumda kalan herhangi biri için o yumruk hiçbir işe yaramayacak gibi geliyor fakat kesinlikle işe yarıyor.
TL: (gülüyor) Vay canına.
KS: Evet! Bana yukarıdan bakıp “Avcı”lık taslıyordu ve ben de birden patladım. Arkamı döndüm ve suratının ortasına yumruk attım! Ve sonra ağlamaya başladım, kendimi çok kötü hissettim.

TL: Şaka mı ediyorsun? Biliyorum o an kendini kötü hissetmişsindir ama sonrasında hiç mi iyi hissettirmedi?

KS: Bir şekilde güzel hissettirdi, mesela bunun (yumruğunu gösteriyor) işe yaradığını öğrendim. Chris Hemswort’ü yumruklayabiliyorum. O adamı kendi etrafında döndürebilirim! Ve bunu yapmak beni o kadar da zorlamadı (Pattinson ve Lautner gülüyor).

TL: Aynı şeyi ben de Abduction filminde yaptım.

KS: Birine mi vurdun?

TL: Evet. Sonarsında bayıldı. (Pattinson’a dönüyor) Ve o adam Water for Elephants’da senin babanı oynayan kişiydi.
RP: Aman Tanrım!

KS: Onu bayılttın mı?
TL: Evet! Ve o kocaman biriydi. Sadece bir anlık bir şeydi. Dublörün gelip, “Taylor gücünü biraz daha vermelisin ve Ilia (Vollok) sen de çeneni biraz daha dik tutmalısın,” diye müdahale ettiği son dakika çekimlerinden biriydi. Bir sonraki tekrarda dosdoğru çenesine yumruk attım ve adam yere yığıldı. Hemen ayağa kalktı ama ağzının hemen altında bir yumru oluşmuştu bile. Kendimi berbat hissettim ama daha sonra “Yok artık!” dedim.

Rob sen ne dersin? Bir filmde daha önce birini bayılttın mı?

RP: Remember Me çekimlerinde birini yumruklamıştım sanırım. Yerde sürekli birini yumrukladığım bir sahne vardı ve o sahne boyunca sürekli “Özür dilerim, özür dilerim,” diye fısıldadım. Ama adam yumruklarımı hissediyormuş gibi görünmüyordu. (gülüyor)

Rob, en son konuştuğumuzda Bella hamileyken hasta olduğu ve kustuğu için Edward sürekli etrafında kovayla dolaştığından ona “hanım evladı” demiştin. Bunu mecazen söylediğini düşünmüştüm ama sonra filmi izledim ve gerçekten de Bella hastayken ona kova tutuyordun.

KS: Bana göre bu bir hanım evladı davranışı değil.
RP: Hanım evladı yanı o değildi. Hanım evladı yanı başka bir şeydi. Hanım evladı…
TL: Söyle artık! (gülüyor)

KS: Dostum kes şunu! Bir kere daha “hanım evladı yanı” deme sakın. Bu aynen sette yaşadığımız tipik bir diyalog gibi.

RP: (Kendiyle dalga geçiyor) “Ben bunu anlamıyorum Bill! Nedir bu? Eğer beni bir hanım evladı gibi davranmaya zorlarsan eğer seti terk edeceğim…”

KS: Sadece şaka yapıyoruz. Birbirimize takılıyoruz. Ama sette bu sürekli devam ediyor! (Pattinson’ı işaret ediyor) Onu bazen öldürmek istiyordum. (Az önce pastasından bir parça yiyen Pattinson’a şefkatle bakıyor) Tüm yüzünü batırmışsın. Aptal gibi görünüyorsun.

Ve artık başka yeni projelere başladınız, bu size yeni bir okula başlıyor gibi hissettiriyor mu?

KS: Bu zaten her zaman böyle. Bu sektörün içinde olanlar için gayet normal.
TL: Bu normal birn şet. Anormal olan Alacakaranlık’dı.
RP: Alacakarnlık’ın şöhreti yüzünden sete gittiğinizde yabancılık çekmezsiniz. İnsanlar size her zaman farklı davranacaklardır.

KS: (iç çekiyor) Evet, bu çok garip. Ünlü olmanın tuhaf yanı bu artık ilk izlenim diye bir şey kalmıyor. Herkes sizinle tanışmadan önce zaten bir izlenim edinmiş oluyor.  

RP: Yani kendini savunmak için sürekli tetikteymişsin gibi hissediyorsun. Ayrıca  yer alacağınız projedeki insanlarla hemen arkadaş olmak zorundasınız özellikle de oyuncu kadrosuyla ama eğer bunu beceremez ve o insanlarla dışarı çıkıp sosyalleşmezseniz…

KS: Çok zararlı olur.


Taylor, Abduction’da bu senin için de geçerli miydi?

TL: Evet, aynen öyleydi. Tamamen temiz bir başlangıç yapmak istiyorsunuz.

Televizyona bir iş yapmayı düşünür müydünüz?

RP: Evet, ben yapardım. The Wire’da rol almak istediğim kadar hiçbir şeyi istememiştim. The Wire’dan herhangi biriyle görüşmedim ama eğer herhangi biriyle görüşseydim  - Michael K. Williams veya David Simon – oturup ağlardım. Eğer devamını çekmeyi düşünürlerse hangi rol olursa olsun oynarım.
KS: Ben yapmak istemem. Bir filme başladığımda – biliyorum bu tabiri milyonlarca kez kullandım ama -  kendimi sanki çalkalanmış ve patlamaya hazır bir kutu kola gibi hissediyorum. Her ne kadar yapım sürecini sevsem de tüm istediğim bir an önce projeyi bitirmek oluyor.

Yapımcılık veya yönetmenlik ilgini çekiyor mu?

KS: Şu an da Pamuk Prenses projesiyle bir oyuncu olarak en doyurucu deneyimlerimden birini yaşıyorum. Yönetmenle (Rupert Sanders)çok yakınız, onun gözü kulağı gibiyim ve bu şekilde gerçek bir iş birliği içindeymişim gibi hissetmem onun başarısı. Bir oyuncu olarak elinizi eteğinizi her şeyden çekip “Bu benim işim değil,” dersiniz. Ve ben oyunculuğu seviyorum gerçekten. Çekim programında karakterimin isminin altında adımı görmeyi seviyorum, benim orda bulunma nedenim bu sonuçta. Ama aynı zamanda yönetmenin seviyesinde olmak, fikir vermek ve ciddiye alınmak da çok güzel.
Peki bu projeden sonra ne yapmak istiyorsun?

KS: Evime gitmek istiyorum. Çalışmamak, eve gitmek ve ilgimi farklı bir şeylere yönlendirmek için sabırsızlanıyorum. (gülüyor) Nelerin ilgimi çektiğini görmek, ne yapmak istediğimi bilmek istiyorum. Şu anda bu soruya cevap veremiyorum ama verebileceğim bir anın gelmesini bekliyorum.

Taylor, The New Yorker’da yayınlanan bir makaleden uyarlanan film projesinde Gus Van Sant’la birlikte çalışacağına dair haberler vardı. 

TL: Proje daha çok yeni. Gus’ı seviyorum ve onun her zaman büyük bir hayranıydım. Onunla birlikte çalışma şansım olacağını hiç düşünmemiştim, o yüzden bekleyip göreceğiz.

Peki bize söyleyebileceğin bir şey yok mu?

TL: Var, Gus Van Sant’ın büyük bir hayranıyım. (gülüyor)

Abduction’dan sonra bu filmin beklenmedik bir hareket olacağı kesin.

TL: Hiçbir zaman aynı tarz filmlerde rol almak istemedim. Çok farklı bir şey yapmak istiyorum. İlerde ne yaparsam yapayım bu bir önceki projemden mutlaka farklı bir şey olacaktır.

Diğer filmlerinizin - Abduction ve Water for Elephants gibi - gişede Alacakaranlık filmleri kadar başarılı olmaması sizin için zor oluyor mu?

KS: Onları karşılaştıramazsınız bile.
TL: Kendine bunun tamamen bambaşka bir dünyaya ait olduğunu söylemek zorundasın. Bu işin böyle yürüdüğünü anlamalısın.

RP: Bu işin iki yolu var. Yani filmin hem gişede çok başarılı olması hem de eleştirmenlerden %100 övgü kazanması mümkün değil
.
TL: Doğru.

RP: Bu söylediğim mümkün değil. Bir filmi ya da projeyi bir stüdyoya satmaya çalışıyorsan eğer bir saniyeliğine de olsa bir sanatçı olduğunu ima edersen kendini kapının dışında bulursun. 

Ama hem bağımsız hem de büyük stüdyo filmleri yapan oyuncular var.

RP: Ama böyle kaç tane insan var ki? Gerçekten kim bunu yapabilir?
KS: Dostum! Öyle insanların var olmadığını mı düşünüyorsun? Hem reklam filmleri hem de küçük filmler yapan harika oyuncular var. Catherine Keener! Julianne Moore! Daha bir çok isim.
RP: Kendine bir bak, sürekli söylediklerime karşı çıkmak için bekliyor gibisin.
KS: Hayır, bu sadece benim olmak istediğim nokta. Böyle oyuncuların olmadığını söylemen benim için çok büyük bir şey! Bütün yapmak istediğim bu ve sen onun var olmadığını söylüyorsun. Bağımsız filmler ya da büyük stüdyo filmleri, herhangi birini seçmek zorunda değilsin.

Her ikisini de yapan pek çok oyuncu var kesinlikle.

KS: Değil mi? (Sırıtıyor, bir elini Pattinson’ın bir elini Lautner’ın dizlerine koyuyor) Hadi çocuklar! Bakalım her ikisini de yapabilecek miyiz?


Çeviri: elwiens | cenup  
İngilizce kaynak: StrictlyRobsten

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder