11 Mayıs 2012 Cuma

Robert Röportajı (Cosmopolis Prodüksiyon Notlarından)


Don DeLillo'nun romanına bir aşinalığın var mıydı?

Hayır, ama onun diğer romanlarını okumuştum. İlk önce David Cronenberg'in bana gönderdiği senaryoyu ardından da romanı okudum. Adaptasyonu neredeyse imkânsız bir romanı özüne inanılmaz şekilde sadık kalarak senaryolaştırmış. Kitabı okumadan önce bile senaryonun hızlı temposu ve hiç yavaşlamayan heyecanı beni çok etkilemişti.

Seni bu filmde yer almaya iten şey neydi?

Tabii ki Cronenberg! Şimdiye kadar çok az filmde oynadım ve hiç biri onunla çalışma fikrinin yarattığı heyecanın yanından bile geçemez. Ve sonuçta hayal kırıklığına uğramadım… Onun aşırı yaratıcı olacağından emindim ve bu benim için muhteşem bir deneyim olacaktı. Ama beni asıl etkileyen şey senaryonun yazılış şekli, tıpkı uzun ve gizemli bir şiir gibiydi. Bir senaryo okuduğunuzda beklenmedik olaylar olsa ya da hikaye başka yöne eğilim kazanıp en başa dönse de olayın nereye doğru gittiğini, nerede biteceğini anlarsınız. Ama bu defa çok farklıydı. Okudukça ileride olacakları tahmin etmekte zorlandım ve bu projede daha fazla yer almak istedim. Cosmopolis hiç bir film türüne uymayıp kendini türünü yaratıyor.  

Senaryoyu ilk okuduğunda kendini bu rolde görebildin mi? Görsel olarak nasıl görüneceğini hayal ettin mi?

Hayır, hiç öyle bir şey hissetmedim. David’le ilk konuştuğumda söylediğim şey tam da buydu, hiç bir şeyin nasıl görünebileceğini hayal edemedim ve o bunun iyi bir şey olduğunu düşündü. Ayrıca şimdi düşünüyorum da David ileriyi düşünmüyordu, amacı projeyi zamanla geliştirerek, doğal bir yolla senaryoya çeşitli görsellikler ekleyerek onu film dönüştürmekti. Yani yaşayan bir projeydi. Çekimlerin ilk haftasında bile filmin sonunda nasıl bir şeye benzeyeceğine dair hala merakımız vardı. Oldukça etkileyiciydi, sanki film kendi tarzını yaratıyormuş gibi duruyordu.

Film şu anda bitmiş durumda; senaryoyla arasında farklılıklar ya da zıtlıklar var mı? Yoksa yazılana sadık mı kaldınız?

Bunu söylemek zor ama film çok farklı bir katmanda hareket ediyor. Şimdiye kadar iki kez izledim, ilkinde beni en çok etkileyen şey komik yanıydı, bunun çekerken de fark etmiştim ama bu defa çok aşikârdı. İkinci izleyişimde ise ciddilik payının baskın oluşunu fark ettim. Her iki izleyişimde de seyircilerden gelen tepkiler gülüşmelerden tutunda Cosmopolis’in gerilimli, karanlık yanının heyecanına kapılanlara kadar çok değişkendi. Tüm karmaşıklıklarına rağmen filmin seyirci üzerinde bu kadar geniş duygular uyandırmış olmasına inanamamıştım.

Sana göre Eric Packer kimdir? Onu nasıl tanımlarsın?

Bana göre Eric, farklı bir gezegende doğduğunu ve farklı bir mahiyete ait olduğunu düşünen ve hangi dünyada yaşayacağını keşfetmeye çalışan biri. Ama aradığı yerin var olduğu dünyanın ta kendisi olduğu gerçeğini anlamıyor. 

Bu dünyayı yeterince anlamış olmalı ki büyük bir servet elde etmiş.

Tabii, ama soyut bir biçimde. Bankacı, broker ya da spekülatör olarak aktiviteden uzak bir şekilde elde etmiş servetini. Bu işlerde oldukça başarılı olsa da çok zeki bir uzman ya da yönetici değil. Başarısını sırrı gizemli bir şekilde var olan içgüdüleri ve sihirsel olmayan çözüm yolları. Filmde ve kitapta görebileceğiniz bir başka şey ise Eric’in finansal verileri olan bağımlılığının onu hep gelecekte tutması, öyle ki günümüzde nasıl yaşanacağını bilemez hale gelmiş. Kendine özgü ve anlaşılmaz bir biçimde gerçek dünyanın işlerine kapılmış durumda.

David Cronenberg’le bunun hakkında konuştunuz mu?

Birazcık. Ama o daha çok benim “anlaşılmayan ve anlaşılamaz” şeyleri araştırıp bulmamdan yanaydı. Ne yaptığımı bilmeden rol yapmamdan hoşlanıyordu ama ne zaman ki “nedenler ve etkileri” üzerinde bir şeyler uydursam ya da Eric’in davranışlarına mantıklı bir açıklama getirsem hemen araya girip müdahale ediyordu. Çok ilginç bir yönetmenlik tarzı, fikirler üzerine değil de hisler üzerine kurulu.

Rolün için ne gibi hazırlıklar yaptın?

David prova yapılmasından hoşlanmıyor. Çekimlerden önce film hakkında çok fazla konuşmadık. Oyuncularla bile sette, çekimler esnasında tanıştım. Çoğuyla ilk defa Eric Packer’ın limuzininde sahne sırları geldikçe karşılaştım. Güzel bir şeydi aslında. Daha ilk çekim gününde itibaren filmin içinde yaşamaya başladım. Hayatım arabanın içinde geçiyordu. Evim gibiydi. Kaptan köşkünde oturuyormuşum da herkes beni ziyarete geliyormuş gibi diğer oyuncuları mekânımda ağırlıyordum. Sürekli böyle olması bir süre sonra rahat hissettirdi. Yani sonuç olarak herkes benim dünyama ayak uydurmak zorundaydı.
 
Karakterinin görünümüne ve giyimine bir katkın oldu mu?

Oldu ama sadece doğal görünüşüne. Klişe iş ve ticaret adamı görünümünün dışına çıkmaya çalıştık. Üzerine konuştuğumuz tek şey hangi güneş gözlüğünü takacağımdı. En belirsiz olanını bulmaya çalıştım ki karakterim hakkında hiç bir ipucunu yansıtmasın.

Filmin sahnelerini yazılış sırasına göre çekmek ne gibi bir değişiklik yarattı?

Gerçekten önemli bir etki yaratıp filmin oluşumuna katkı sağladı. İlk başlarda hiç kimse filmin bitmiş halinin nasıl bir anlam taşıyacağını tahmin edemiyordu. Yani, belki David (Cronenberg) biliyordu ama kimseye belli etmiyordu. Karakter kendini daha çok ortaya çıkardıkça, filmin kendi kimliğini bulması film ekibine büyük yardımı oldu. Ayrıca bu durum hayatı paramparça olan karakterin kontrolünü bir kenara bırakmasını da sağladı. 

Projenin en önemli parçasından biri de pek çok farklı oyuncuyla bire bir çalışman. Bu nasıl bir histi?

Projeye dahil olduğumda kesin olan tek isim Paul Giamatti’ydi ki bu bence harikaydı. Ardından hem muhteşem olduğunu düşündüğüm hem de hafifçe korktuğum Juliette Binoche, Samantha Morton, Mathieu Amalric çıka geldiler. Her biri farklı filme bir renk kattı. Onlar için kolay bir şey değildi. David, onlardan alışkanlıklarını bir kenara koyup, gerçek performanslarını ortaya çıkarmalarını istedi. Onlar için zorlayıcıydı çünkü kısa bir süre içerisinde çekim yapıyorduk. Benim içinse; zaten o dünyanın kendi ritmine ve tonuna adapte olmuştum ama diğerlerinin alışması gerekiyordu. Aslında bazıları oldukça yaratıcı fikirler ortaya koydu. Özellikle de Juliette Binoche, inanılmaz seçeneklerle geldi.

Oyuncu ekibinin farklı ülke vatandaşları olması sence filmde çeşitli oyunculuk stilleri oluşturdu mu? Yoksa herkes Cronenberg’in kalıplarına mı uydu?

Yok, hayır. Farklı hassasiyetler vardı ve sanırım David de bu duruma dünden razıydı. Mantıken ters olan bir durum yaratılıp Mathieu Amalric dışındaki bütün karakterlerin sözde Amerikalı olmasıyla çeşitliliğe vurgu yapılıyor. Neredeyse herkesin bambaşka yerlerden gelmiş olmasına ve anadilleri İngilizce olmamasına rağmen New York’la olan uyumları belirtiliyor. Ama tabii ki filmin amacı gerçekçilik değil, hikayenin geçtiği şehrin kesin olarak New York olduğu konusunda da bir şey belirtilmiyor. Yine de New York’u yansıtan oyunculara sahip olması filmin soyutluğu ve yabancılığına katkıda bulundu.

Sana ilham veren ve diğer aktörlerinde ilham alabileceğini düşündüğün bir şeyler var mıydı?

Tam tersine hiç bir şeyden esinlenmemeye çalıştım. Seyircilere Wall Street, finansörler, zengin bankacılar vs. hakkındaki diğer filmleri hatırlatmak istemedim. Oyunculuklardan etkilenmek ya da olağan davranışlara bağlı kalmak yerine doğru bir kafayla hareket etmek istedim

Cronenberg özel istekleri olan ve belirli şeylere odaklanan biri mi?

Senaryoda yazılı olan diyaloglara bağlı kalmamız konusunda ısrarcıydı. Her hangi bir değişime asla müsamaha etmiyordu. Senaryo büyük bir uyumla yazılmış olduğundan bir diksiyon sorunu olmadığı sürece buna uyuyorduk. Beni biraz korkutsa da neyse ki David bu konuda olumluydu ve ufak tefek tavizler verdi. Paul Giamatti setteki ilk gününde bir nefeste karakterinin monologunu söyledi - filmin en uzun monologuydu- ve David bu anı tek defada çekti. Sahne bitmişti ve hemen diğerine geçtik. Bense Paul’ün performansı, David’in çabukluğu ve çektiği sahneden emin oluşu karşısında büyülenmiştim 

Yazılan diyalogları olduğu gibi ve titiz bir şekilde aktarmayı sevdin mi?

Hiç görmediğim bir tekniğe tanık oldum ki kesinlikle bu beni filmde en çok motive eden şeydi. Daha önce hiç böyle bir şey yapmam istenilmemişti. Genelde senaryolar çok özenli yazılmaz sadece oyunculara ne yapmaları gerektiğini anlatan bir dayanaktır. Önceki filmlerimde diyaloglar değiştirilebilir durumdaydılar. Ama burada her şey farklıydı. Tıpkı bir tiyatro sahnesinde Shakespeare repliklerini değiştiremeyeceğiniz gibi.

Böylece limuzin de tiyatro sahnesi oluyor.

Kesinlikle. Öyle bir düzen vardı ki bir ya da bir kaç sahneyi arda arda çekmek mümkün oluyordu bu da demek oluyordu ki peşi sıra gelen sahnelere hazırlıklı olmalıyım. Tiyatro oyunculuğu yaptığım yıllardan şimdiye kadar ki zaman içinde ilk defa bütün replikleri ezberlemek için uzun saatler harcadım. Sizde öyle bir duygu oluşturuyor ki her an tetikte oluyorsunuz. En iyi sonuç için de bu şart. Yine de tüm bunlar beni biraz kendi köşemde yaşamaya zorluyordu: çekilen sahneyi bilmem, düzinelerce sayfayı ezberlemiş olmam ve odaklanmam gerekiyordu. Yine de güzel duygulardı. Her şeyin parça parça oluşturulduğu film setlerinden çok daha iyiydi en azından.  

Çekimler sırasında seni en zorlayan şey neydi?

Tahmin edilebilir bir geçmişi olmayan ve sıradan bir değişim geçirmeyen bir karakteri oynamak oldukça rahatsız ediciydi. Aslında Eric bazı değişimler yaşıyor ama bunlar normalde filmlerdeki karakterlerin geçirdiği genel değişimlerden değil. Fakat David bu konuyu kontrolü altına almıştı. Daha önce filmi konusunda bu kadar kontrollü, çekim açısını, yapacağı işi dikkate alan, ne istediğini ve attığı her adımı bilen bir yönetmenle çalışmamıştım. İlk başlarda bu durum beni biraz huzursuz etmişti ama zamanla kendime güvenmeye ve rahatlamaya başladım. 

çeviri: elwiens

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder