Son filmdeki Edward hakkında konuşalım. Onu canlandırmaya başladığından beri Edward'ın başına pek çok şey geldi.
Seri boyunca belli başlı kavramlarla baş etmek zorunda kaldım ama şu anda anlıyorum ki Stephenie (Meyer) Edward'ın kişiliğini çoktan özümsemiş durumda. Bella vampire dönüştükten sonra ikili arasındaki ilişki rayına oturuyor. Bella, şimdiye kadar insandan vampire dönüşümde en başarılı kişi, yani Edward'ı endişelendirecek hiç birşey yok ve küçük kızlarına da bir şey olmayacak. Bu filmde farklı olan şey Edward'ın olaylarla ilgili hissettiği heyecan. Artık hayatında onu motive edecek bir şeyler var ve böyle birini oynamak oldukça ilginçti. Sonunda endişelenecek bir şeyi kalmıyor, kızını koruyacağını biliyor ve bunu nasıl yapacağına dair şüpheye dahi kapılmıyor. Onun gibi tamamen değişmiş ve sağlam bir karakteri oynamak insanı fazlasıyla cezbediyor.
Edward'ı özleyecek misin yoksa onu geride bıraktığın için memnun musun?
Bilmiyorum. Eğer Stephenie, Şafak Vakti'nden sonra içinde çılgınca bir şeyler olan bir kitap daha yazmış olsaydı Edward'ı tekrar canlandırmaktan memnun olurdum. Fakat var olmayan bir şeyi özleyemezsiniz (gülüyor ve muzip bir bir bakış atıyor). Son kitabın iki parçaya bölüneceğini asla düşünmezdim, çünkü serinin diğer filmleri için imza attığımda henüz Harry Potter'ın son kitabının iki film olacağı bilinmiyordu. Kimse son filmi ikiye bölmenin yeni bir akım yaratacağını düşünememişti (gülüyor).
Son iki filmin çekimleri kolay değildi sanırım...
İki filmi aynı anda çekmek zordu, özellikle de son filmin çekimleri... çünkü farklı bir teknik ekibe sahiptik ve pek çok aksiyon sahnemiz vardı. Kimse çekimlere bakarak filmin sonunun nasıl olacağını tahmin edemiyordu. Filmin ilk versiyonunda son bir savaş sahnesi var ve bunun gizli olması gerekliydi fakat bunu zaten herkes biliyordu, filmin neredeyse 45 dakikasını kaplıyor. Çok çok uzun bir savaş sahnesi. O sahneleri iki buçuk ay boyunca, stüdyoda yeşil ekran önünde, suni karla kaplı bir alanda uzun saatlerimizi harcayarak çektik. Yeşil ekran etrafında o kadar çok zaman geçirdik ki stüdyo dışına çıktığımızda her şeyi yeşil görüyorduk. Çılgıncaydı.
Alacakaranlık Serisi sende ne gibi değişikliklere neden oldu?
Çok ilginç aslında pek çok insan bu tarz karakterlerle bir film yaptığında kafayı yer. Özellikle de sosyal hayatının sona erdiği ve bir başka hayatın başladığı anda. Ben şanslıyım çünkü bütün bunların başıma geldiği dönemde on yıl öncesinden tanıştığım arkadaşlarım hala hayatımdaydı ve açıkçası son zamanlarda yeni arkadaş edinmek gibi bir niyetim de yok (gülüyor). Yani beni çok fazla değiştirmedi. Bir şey var ki o da insanlara farklı gözle bakmamaya çalışmalısınız çünkü bunu yapmak bazen çok kolay olabiliyor, özellikle de son bir kaç yılınızı size aynı şeylerin tekrar tekrar sorulduğu bir dünyada geçirdiyseniz. Bunu sadece gazeteciler yapmıyor, insanlar genel olarak böyle; günlük hayatınızdaki insanlar, hatta yabancılar bile hep aynı şeyleri soruyor, bu çok garip. Ayrıca sizinle tanıştıktan sonra hakkınızda bir şeyler söyleyeceklerini de biliyorsunuz ve bu daha da tuhaf hissettiriyor. Yani sürekli olarak gerçeklere odaklanmanız gerekiyor (gülüyor).
Kendini tekrar bir seri filmde oynarken görebiliyor musun? Yoksa sadece tek filmlik projeleri mi tercih edersin?
İyi bir seri olursa neden olmasın. Zaten son zamanlarda yapılan bütün filmler seriye dönüşüyor (gülüyor). Ama arkasında büyük bir yapım şirketi olan bir filmin dağıtımını yapmanın en güzel yanı o filmin pek çok kişiye ulaşacağının garantisinin olmasıdır ve aynı zamanda iyi bir çalışma ekibine de sahip olursunuz. Bu bağlamda büyük film stüdyolarının sistemini seviyorum.
Kristen Stewart'ın belirli bir profesyonelliğe ulaştığını görüyoruz, elbette bunun nedeni bahsettiğin o sistem. Onunla birlikte geçirdiğin süre boyunca daha cesur ve risk alan birine dönüştün mü?
Çok daha fazlası. Bana Cosmopolis'in senaryosunu gönderdikleri günü hatırlıyorum, Şafak Vakti çekimlerine başlamak üzereydik ve etrafımdaki herkese 'rolü kabul etmeli miyim?' diye sordum. Projeyi sevdiğimi biliyordum ama ne gariptir ki ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Kristen'dan senaryoyu okumasını istedim ve bana "Neden bahsediyorsun Tanrı aşkına? Bu projede yer alman gerektiğini biliyorsun! O Cronenberg!" (gülüyor). Ve tabii bu benim fikrimi çok etkiledi. Kristen, sadece kendince ilginç bulduğu projelerde yer alan ve bu konuda büyük başarı yakalayan ve bunu herkesin yapabileceğini kanıtlayan biri. Kariyerini düşünerek tercihler yapmıyor ve bu durum zaman geçtikçe çok daha iyi işliyor. Bu metotun biri için işlediğini görmek güzel.
Cosmopolis deneyimi seni değiştirdi mi?
Sadece filmde rol almak bile sizi çok fazla değiştiriyor. Cosmopolis'ten bu yana hiç bir film çekmediğime inanamıyorum. Çok saçma ve bu durum beni çıldırtıyor.
Ne kadar süredir çalışmıyorsun?
Bir yıl kadar, ama bu süre zarfında dört filmin tanıtımına katıldım (deli gibi gülüyor), ki bu daha da saçma bir şey çünkü benim bütün işim film tanıtımı yapmakmış gibi hissediyorum. Eskiden her filmin arasında bir tane Alacakaranlık filmi çekmek korkularımı azaltıyordu. Ama şimdi seri sona erdikten sonra fark ediyorsunuz ki film tercihleri yapmak çok zormuş. Sanırım bu artık olgunlaşmamla alakalı. Şimdi daha farklı şeyler yapabilirim, farklı rollere bürünebilirim ve tabii ki artık bir lise öğrencisini oynayamam (gülüyor).
Yani bu verdiğin ara planlanmış birşey değildi...
Bir süre yeni proje bulamadığım bir dönem yaşadım ama sonra aniden bir-iki ay önce birkaç proje birden buldum, hem de hepsini aynı anda. Fakat bu projelerden hiçbiri sonbahardan önce başlamıyordu. Şimdi ise sonbahar, ilkbahar, yaz... hepsi dolu, bir yılda dört film çekeceğim. Bunları organize etmem biraz zamanımı alacak biliyorum ama artık gerçekten yeniden çalışmak istiyorum.
Saddam Hüseyin'in yakalanışını konu eden Mission: Blaclist bir sonraki projen olacak sanırım...
Öyle olacak gibi. Yönetmen şu an Irak'ta ve tam da hikayemizin gerçek kahramanı Eric Maddox'ın bir zamanlar kaldığı yerde bulunuyor. Bana fotoğraflar gönderiyor, çok delice. Irak'ta çekmeyi gerçekten çok istiyoruz ama bu güvenlik açısından biraz zor gibi görünüyor. Afganistan'dan iyi bir Irak olur mu diye merak ediyorum (gülüyor).
Yazarlık hiç ilgini çekiyor mu? Ne tarz kitapların yazarı olmak isterdin?
Muhtemelen Fifty Shades of Grey (Grinin Elli Tonu) gibi bir şeyin (delice gülüyor). Gerçekten öyle bir şey yazmak ama rolleri değiştirmek isterdim; kadını dominant, erkeğini cezalandıran bir karakter yapardım. Böyle çok daha eğlenceli olurdu. Tıpkı 'Misery' gibi bir şey ama burada erkek bulunduğu konumdan memnundur.
Yıllardır şöhretin gölgesi peşini bırakmıyor. Toplumun ilgisini görmezden gelmek için bir yöntem uyguluyor musun?
Hiçbir şey işe yaramıyor. Bazen çok tipik yöntemler deniyorsunuz; şapka ve güneş gözlüğü gibi. Bazen de durum gittiğiniz yere göre değişiyor. Bu yöntemler ara sırada işe yarıyor ama her zaman değil. Bir keresinde New Mexico'da yaklaşık 200-300 yerlinin yaşadığı ıssız bir bölgeye gitmiştim, arabadan çıktım ve aradan beş dakika geçti geçmedi biri bana 'Robert?' diye seslendi. İnanamadım. Fakat bunlar sinir bozucu değil asıl sinir bozucu olan paparazziler ve sizi takip edenler. Acayip sinir bozucu hem de. İnsanların sizden hoşlanması iyi bir şey. Bundan sıkılmazsınız. Beni tanıyıp, yanıma yaklaşan insanların %90'ı çekiniyor. Bana "Üç yaşındaki kuzenim sizin büyük hayranınız," gibisinden şeyler söylüyorlar. Yani onlar benim hayranım değiller (gülüyor).
ÇEVİRİ: elwiens
RPLife
Taramalar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder