27 Mayıs 2014 Salı

My TF1 News Video Röportajı + Çeviri


Merhaba Robert.

Merhaba.

Cannes Film Festivali'ne iki filmle katılıyorsun, The Rover ve Maps To The Stars. The Rover'da saf bir karakteri canlandırıyorsun. Bu karaktere seni çeken şey neydi?
 

Senaryosu daha önce yer aldığım filmlerden çok farklıydı. Bilemiyorum, bu rolde sanki büyülü bir şey vardı. Nedenini tam olarak açıklayamıyorum ama bir şeyler beni ilk anda çok etkiledi.


Bu rol için mücadele ettin mi? Çünkü Alacakaranlık'ta alışkın olduğumuzdan çok daha farklı görünüyorsun.

Evet, bu rol için iki kez seçmelere katıldım ve ben seçmelere katılmaktan fazlasıyla nefret ederim. Çünkü genelde seçmelerde hep kötü performans sergilerim ama bu defa farklıydı çünkü bu rol almayı çok istiyordum. Oldukça garipti, çünkü rolü canlandırıyordum ve biz Los Angeles'da David Michôd'un evindeydik. Onun oturma odasındaydık ve pefromansımın onun için yeterli olup olmadığını bilmiyordum. Ama evet, bu rol için gerçekten canımı dişime taktım.


Herkese Alacakaranlık'taki adamdan ibaret olmadığını, farklı rolleri canlandırabileceğini ispatlamak adına bir mücadele veriyormuşsun gibi hissediyor musun?

Evet, ama ben her oyuncunun bu yollardan geçmesi gerektiğini düşünüyorum böylece benzer karakterleri canlandırmamış oluyorlar. Bu durumu seviyorum ama bazen insanların sizin batmanızı beklemesi hissi aşırı gelebiliyor. Yine de bu hoşma gidiyor çünkü bana şevk veriyor, hırslanıyormuşum gibi.  



Rolleri elde etmek kolay mı oluyor yoksa hepsi için mücadele etmen mi gerekiyor?

Evet, yani her rol ve her farklı sahne için seçmelere katılman gerekiyor. Alacakaranlık ve şu anda tanıttığım iki film arasındaki fark ismimle onları finanse edebilme şansımın olmasıydı. Cidden yardımcı oluyor ama yine de seçmelere katılmanız gerekiyor. 

Bu rolde seni en zorlayan şey neydi? Karakterin hakkında pek bir şey bilmiyoruz, onu filmde ilk gördüğümüzde yaralı, nereye gideceğini bilemiyor ve yanındaki adama sığınıyor. En zorlayıcı şey neydi?

Sanırım ilk sahne zorlayıcıydı, ilk kez tanıştıkları sahne. Yanlış hatırlamıyorsam çektiğim ilk sahneydi. Karakterim biraz kaçık ve onu nerdeyse öldüğü gerilimli bir sahnede canlandırmak bayağı zorlamıştı. Çünkü kendisi biraz aptal bir karakter ve onu ne kadar zorlayabileceğinizi kestiremiyorsunuz. Zor ama eğlenceli bir roldü çünkü kendimi akışına bırakabiliyordum.

Aynı zamanda Cosmo... pardon Maps To The Stars'da, Cosmopolis'in ardından David Cronenberg'le tekrar bir araya geldin. Onunla iş ortaklığınızı nasıl tanımlarsın?


Bilemiyorum ama o gerçekten eğlenceli biri. Onunla takılmak hoşuma gidiyor. Ama evet henüz senaryosunu dahi okumadan Maps To The Stars'daki rol teklifine evetd dedim, onun bütün filmlerinde rol almak istiyorum. Filmlerinde çok ilginç hikayeleri anlatıyor ve onun filmlerinin setinde atmosfer hep huzurlu, herşey basit ve eğlenceli oluyor. Filmleri gerçekten çok klas.

Aktör olmak için çabalayan bir limuzin şoförünü canlandırıyorsun. [Cronenberg'in] sana bu rolü teklif etmesi sence de ironik değil mi?

Evet, olabilir. Açıkçası Maps To The Stars'ın asıl komik yanı hikayedeki tek normal kişi olmam. Diğer herkes tescilli kaçık. Kötü bir aktörü canlandırıyorum. Bayağı eğlenceli yani. 

Hollywood'ı filmdeki gibi mi görüyorsun? Merhametsiz, kaba ama eğlenceli bu dünya sana tanıdık geliyor mu?

Sanırım Maps To The Stars, Hollywood'ı sert bir şekilde yansıtıyor ve pek çok insan Hollywood'ın karanlık bir yanı olduğuna inanıyor ama ben genelde çok eğlenceli ve çalışmak için mükemmel bir yer olduğunu düşünüyorum.

İki filmle birlikte Cannes'a gelmek nasıl bir duygu?

Müthiş, gösterimlerdeki atmosfer çok yoğundu. Cannes'ın izleyicisi filmleri sevdiklerini ya da sevmediklerini dile getirmekte çekinmiyor. Bunu daha ilk 10 dakikada hissediyorsunuz. Biraz korkutucu ama aynı zamanda heyecan verici. 

Blogumuz adına çeviriyi yapan: elwiens
Kaynak linki belirtilmediği sürece blogumuzdan çeviri alınması kesinlikle yasaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder