New York tam bir savaş meydanı. Amerikan Başkanı şehirde ve
göstericiler Manhattan'ı kaosa sürükleme tehdidinde bulunuyor. Bu yaşananların
hiç biri 28 yaşındaki milyoner Eric Packer'ın umurunda değildir. Ne olursa
olsun onun tek derdi şehrin yakasındaki berberine gitmektir.
Yalan söylemeyeceğiz, David Cronenberg'in son filmlerini sevsek de
Videodrome ve Crash'taki tarzını özlüyorduk. Şampanyalarınızı patlatabilirsiniz
çünkü o Cosmopolis'le geri döndü. Her ne kadar bu defa başka birinin hikayesini
uyarlamış olsa da Kanadalı yönetmen DeLillo'nun romanını kendine has tarzına
uyduruyor. Finans sektöründeki genç bir kurdun yüksek teknolojiye sahip bir
limuzinin içinde iş arkadaşlarına, doktorlara ve metreslerine hava atışının
absürd ve sürükleyici hikayesi. Hedefine ulaştığında ise geride beynini kemiren
bir soru işaretinden başka hiç bir şeyi kalmıyor (Japon para biriminin tehdidi
altında olan mal varlığı, karısının zenginliği ve uzaklığı katlanılamaz hale
gelir.) Her şeye sahip bir adam hala bir şeyleri arzulayabilir mi?
Cronenberg bütün takıntılarını bu filme
aktarmış; Entellektüel ('farklı' bir gerçeklik arayışı) veya cinsel/fiziksel
(yine herkesin hakkında çok konuşacağı bir sahne olan Packer'ın prostatının
orantısız olduğunu öğrenmesi) kavramlar. Limuzinin arkasındaki tahtına kurulmuş
olan Robert Pattinson derinliği ortaya çıkartıp, karakteri uçuruma yaklaştıkça film
daha da büyüleyici oluyor. Karakterin dönüşü olmayan bir yola geldiğinde yüzüne
yansıyan korku sadece kahramanın değil aynı zamanda oyuncunun da limitlerini
zorlayışının ve daha önce görmediğimiz cesaretin izlerini taşıyor. Cehenneme
yapılan heyecanlı ve yitik bir yolculukla Cosmopolis Robert Pattinson'ın
limitlerini zorlamaya devam edeceğini kanıtlıyor.
Fransızca'dan çeviren: RPLife
Türkçe çeviri: elwiens
Fransızca'dan çeviren: RPLife
Türkçe çeviri: elwiens
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder